4

ve her halde sonu senin için önünden daha hayırlı

(.......) ve her halde âhıre -bulunduğun her halin sonu, meselâ hayatının ibtidasına nazaran risalet hayatı, risaletin ibtidasında vahyin vürüduna nazaran kesilişi hali, vahyin inkıtaına nazaran tekrar böyle başlayışı hali, böyle bu Sûrenin nüzulünden sonra dembedem vâsıl olacağın her halin peyderpey sonu, nihâyet ölümden sonra Âhıret ni'meti: Hasılı risaletin ibtidâsına nazaran sonrası ve hayat ve mematında bulunduğun ve bulunacağın her halin önüne nazaran sonu ve bütün Dünyaya nazaran Âhıret (.......) senin için ûlâdan: Evvelinden daima hayırlıdır.

Ya'ni sen böyle halden hâle hayırdan daha hayırlısına mütemadiyen terakkî edip gideceksin. «Evvel» ve «âhir» in müennesi olan olâ ve âhiret, Dünya ve âhiret demek gibi olmakla beraber evvelki ve sonraki, önü ve sonu mefhumiyle ondan farklı olarak da kullanılır. Dünya mukabili Âhıret, dâri âhire veya hayatı âhire demek olarak ölümden sonrasında müteareftir. Halbuki evvel mukabili âhıre her hangi bir ön mukabili sonu ve içinde bulunan halin mazîsine tekabül eden istikbalini de ifade eder. Meselâ bu Sûrenin nüzulü halinde ûlâ ve âhire denince ölümden evveli ve sonrası ma'nasından ziyade bu halden evvelki mazî ile bu halden sonraki bütün âtîye şamil olan istıkbal ma'nasına ilerisi anlaşılmak yaraşır. Bu ma'na ile âhıret senin için ûlâdan daha hayırlıdır, demek senin bulunduğun her halin sonu senin için önünden dâima daha hayırlıdır.

Ya'ni sen günden güne, halden hâle ileri doğru daima hayırdan hayra terakkî edeceksin, nihayet vefatından sonra da Âhıret hayatın Dünya hayatından daha hayırlı olacak demek olur. Yoksa bu andan ıtibaren ölümün hakkında Dünya hayatından daha hayırlıdır demek değildir. Eğer böyle olsa idi şu anda ölmek senin için daha hayırlıdır demek olur ve bununla Peygamber vefata da'vet edilmiş bulunur ve bundan sonra Dünyada yaşaması, hakkında daha hayırlı olmamış olurdu. Halbuki bu Sûre mekkî olduğu için Peygamber bundan sonra da Dünyada (.......) âyetinin (.......) Sûresinin nüzulü senesine kadar yaşamış, islâmın asıl zuhur ve galebesi hayatı

Muhammedînin bu safhasında tecelli etmiş ve binaenaleyh günden güne hayır da terakkîye giden bu yaşayışın da evvelkinden hayırlı olduğu ve irtihalinden sonrasının da hakkı risaletpenahîlerinde daha hayırlı olacağı tebeyyün eylemiştir. Hulâsa burada Âhıret sâde dâri Dünya mukabili dâri Âhıret demek olmayıp ondan eamdir. Ûlâ da yalnız dâri Dünya ma'nasına dâri ûlâ demek değil, dâima Peygamberin bulunduğu hâle nazaran hâleti ûlâ ve hâleti uhra ma'nasına olmak evlâdır. Bu ma'nada Âhıretin Dünyadan daha hayırlı olması da dahildir. İbn-i Atıyye ve daha bir kısım müfessirîn bunu bidayet ve nihayet ma'nasiyle şöyle tefsir etmişlerdir. « (.......) = her halde senin işinin nihayeti bidayetinden daha hayırlıdır. Dâima kuvvetin tezayüd ve rif'atin terakkî edip gidecek». Belli ki, bundan maksud, sade Dünyada demek değil, Dünyada ve Ukbâda demektir. Burada böyle âhireyi âhıretten eamm ma'na ile sonu önünden daha hayırlı diye anlamak, bu âyetin makabline rabtı ıtibariyle daha vâzıh ve ibhamdan sâlim olduğu gibi Dünya mukabili Âhırete, ya'ni vefattan sonrasına da şamil olduğu için Taberânînin Evsatta, Beyhekînin Delâilde İbn-i Abbastan tahric eyledikleri şu hadîse de münafi olmaz. Demiştir ki, Resûlullah sallâllahü aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: (.......) benden sonra ümmetime fetholunacak şeyler bana arzolundu da beni mesrur etti, akıbinde de Allah teâlâ (.......) yı inzal buyurdu. Bundan bu âyetin ayrıca bir sebeb-i nüzulü bulunduğu, Âhıretin de vefattan sonraya âid olarak Dünya mukabili olduğu zâhir görünüyorsa da bunu evvelki sebebi zımnında olarak veya makabline rabtı ıtibariyle ta'mim ederek anlamak ma'nen daha kuvvetli olacaktır. Demek olur ki, bu Sûre nâzil olurken vahiy, yalnız nazm-u ma'nanın inzaliyle va'd-ü ıhbar halinde kalmamış bu ma'nanın istıkbaldeki sureti

tehakkuku da mükâşefe halinde ıyânen gösterilmiştir ki, bu da mu'cizattan bir mu'cize demektir. Netekim Kisra ve Kayser mülklerinin ve Konstantaniyyenin fethi hakkındaki haberler dahi bu cümledendir. Şu halde diğer bir kısım müfessirînin dedikleri gibi burada da Âhıret ma'ruf olduğu üzere Dünya mukabili olarak «Âhıret senin için Dünyadan daha hayırlıdır» diye tefsir edilecek olursa bunu evveline rabt için şu mazmunda anlamak lâzım gelir: Sakın keder etme rabbin sana veda' etmedi ve darılmadı, onun için bu Dünyanın gündüzü de gecesi de senin için hayırlıdır. Vahyin vürudunda da inkıtaında da hakkında hayır vardır, vefatına kadar çok hayırlara ireceksin. Bununla beraber Dünyadan gidince o hayırlar kesilecek de sanma, senin için Âhıret her halde bu Dünyadan daha hayırlı olacak. Bu mazmun «hayır» kelimesinin ismi tafdîl olmasından müsteban olur. Zira Âhıretin daha hayırlı olmasından Dünyanın da hayırlı olması lâzım gelir. Ancak bunda Dünyadaki hayrın müterakkî bir surette tezayüdü anlaşılmaz. Obir vecihte ise her halde sonu önünden daha hayırlı olarak bu ma'na da anlaşılır. (.......) Senin için diye tahsîs edilmesinde lâmı ıhtisasın ma'nası da cemii maadaya nazaran değil, ezâ eden kâfirlere nazaran kasırdır. Ona îman eden ümmeti hakkında da Âhıretin ûlâdan hayırlı olmasına mani olmaz. Çünkü Peygambere tâbi' olan ondandır. (.......) ve Peygamberin hayrı bütün ümmetine hayırdır. Dünyadaki hayrından kâfirler bile müstefid olur. Ancak Âhıret hayrı yalnız mü'minlere mahsustur. Bu hayriyyet daha ziyade tavzîh ve takviye edilmek üzere de şöyle buyuruluyor:

4 ﴿