5ve ileride rabbın sana atâ edecek öyle atâ edecek ki, rızaya ereceksin (.......) Bu (.......) gibi lâmı ibtida olarak (.......) takdîrinde olması da ve her ikisinin kasem olması da tecviz edilmiştir. İki surette de cümlenin mazmununu te'kid ile takviye içindir. Kasem ile te'kid daha kuvvetlidir. SEVFE, istıkbalde tehakkuk ifâde eden harfi tenfistir. (.......) isminin zâmir yerinde izhariyle hıtabın iadesi rububiyyet tecelliyâtının tevalîsiyle taltif üzerine taltiftir. Ya'ni ve muhakkak sana böyle hayırdan hayıra rububiyyeti eltafı tevalî eden, seni böyle terbiye ve ıstıfa ile yetiştiren rabbın ileride sana öyle ata edecek, öyle ata edecek: Fadl-ü kereminden sana öyle verecek öyle verecek ki, (.......) temamen râzî olacak, rızaya ireceksin -bütün dileklerin husule gelecek, hiç bir hüzn-ü inkisâr ve mihnet-ü intizar şâibesi kalmıyacak derecede safa ve beka âleminde hoşnud olacaksın, ki, bu rıza makamı merdıy olmağa tekaddüm eden radıyeten merdıyye makamından daha yüksek olarak (.......) makamıdır. Radıyeten merdıyye makamı, temayülâtı nefsiyyeden tecerrüd ile mutlâka Hakkın leh ve aleyhteki kaza ve kaderi, cemal ve celâli ahkâmına razı olup her işininde kendinin değil, yalnız Hakkın rızasını arayıp Hak teâlâ ındinde merdıy olmağa sa'y makamıdır. Bu (.......) makamı ise kendisinin Hak teâlâ ındinde merdıy olduğunu hakkalyakîn tanıtan cemal tecellîsinde nefsin bütün temayülâtının dahi lehinde olarak, inkişafını bularak gayei merama irmek suretiyle hoşnudluk makamı (.......) buyurulan makamı Mahmudi Muhammedîdir. Bu atanın istıkbal sıygasıyle ifade edilmesine nazaran kemalî uhrevî bir va'di kerîm olduğunda şübhe yoksa da mebadîsi ıtibariyle Dünyadaki füyüzatı nefsiyye, ulumi evvelîn ve âhirîne vukuf, zuhuri emir, fütühat ile ı'lâi dîn ve neşri hakk-u hayr için mücahedatta muveffakıyat gibi gerek asrı saadette ve gerek daha sonraları vukua gelen ve gelecek olan atayaya dahi şamildir. Netekim hicreti seniyye ile başlıyan nusratı ilâhiyye, fethi Mekke ve saire ile intişari islâm bundan sonra olmuştur. Bununla beraber (.......) olduğu için asıl rıza, hayatı uhreviyyede olacağından va'd-ü atanın asıl ehemmiyyeti de ondadır. İbn-i Ebî Hâtimin Hasenden tahricinde (.......) demiştir. İbn-i Münzir ve İbn-i Merdûye ve Ebû Nüaym Hılyede Harb İbn-i Şüreyh tarikıyle rivayet etmişlerdir: Demiş ki, Ebû Ca'fer Muhammed İbn-i Alî İbn-i Hüseyin «Alâ ceddihim ve aleyhimüssalâtü vesselâm» Hazretlerine ne dersin? Dedim: Ehli Irakın bahsettikleri şefaat hak mıdır? İyvallah, dedi: Muhammed İbn-i Hanefiyye, Alî keremallahü vecheden bana tahdis eyledi ki, Resûlullah sallâllahü aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Ben ümmetime şefaat edeceğim ta rabbim bana râzıy oldun mu ya Muhammed diye nida edinciye kadar, o vakıt evet ya rabbi râzıy oldum diyeceğim. Sonra bana teveccüh edip şöyle dedi: Ey Iraklılar: Siz kitabullahda en ümidli âyet (.......) dersiniz. Evet, biz öyle deriz, dedim, fakat, dedi: Biz ehli beyt de hep deriz ki, Kitabullahda en ümidli âyet (.......) dır ve o şefaattir, dedi. İbn-i Cerîrin İbn-i Abbastan tahricinde: Bu âyette demiştir ki, Muhammed sallâllahü aleyhi ve sellem Hazretlerinin rızasından birisi de ehli beytinden birisinin nâre girmemesidir. Hatîbin Telhîsi müteşabihte ondan diğer vechile rivayetinde ise onun rızası ümmetinin hepsinin Cennete girmesidir (.......) aleyhissalâtü ves-selâmın ümmetine karşı büyük şefekatinin muktezası da budur. Çünkü o ümmetine harıys, mü'minlere rauf-u rahîmdir. Âlûsîde dürrı mensûrdan naklen mezkûr olduğu üzere Müslim, İbn-i Ömer Hazretlerinden şöyle tahric eylemiştir ki, Resûli ekrem sallâllahü aleyhi ve sellem İbrahim aleyhisselâm hakkındaki (.......) bana uyan bendendir, kavlini, Isâ aleyhisselâm hakkındaki (.......) sen onlara azâb edersen kullarındır ilh... kavlini okudu. İki elini kaldırdı da (.......) dedi ve ağladı. Allah teâlâ da ya Cibril, git Muhammede söyle: Biz seni ümmetin hakkında irza edeceğiz ve seni utandırmıyacağız (.......) Bu güzel va'd-ü tebşiri dinlerken şunu da unutmamak lâzım gelir ki, Peygamberin rızası Allah’ın rızasındadır. Allah’ın rızası olmıyan bir hususa Peygamberin razı olması farz olunamaz. Yoksa Peygamber Allah’ın merzîsi olmamış olur. Allah’ın izni olmayınca da kimsenin şefaat etmesine ihtimal yoktur. (.......) Allah ise küfre razı olmaz. (.......) Peygamberin ümmeti hakkında rızası ve şefaati de îman ve ittiba' ile mütenasibdir. (.......) hadîsi de kebâire teşvîk için değil, «ümmetî» izafetiyle îman ve ittiba' nisbetinin kıymetini tesbit içindir. Bu kebâirde küfür dahil değildir. Gerçi atâi Muhammedînin menafi'inden Dünyada ehli küfrün dahi istifade ettiğinde şübhe yoksa da bu istifade îmana ıktiran etmedikçe Dünyada kalır. Âhıret için husran ve azâbı azîm olur. Buna karşı «madem ki, Allah Peygambere râzıy oluncaya kadar ata buyuracağını va'd eylemiştir. Bu va'di alan Peygamber, mü'min ve kâfir umumiyyetle herkes hakkında bir afvi umumî i'lânını istemeli ve Cehennemi bütün bütün kapattırmadan râzıy olmamalıydı. Halka şefekat ve semahati Muhammediyye bunu ıktiza eder idi» demeğe kadar gitmemeli, bu suretle küfrü, zulmü, şirk-ü seyyiatı, fisk-u ısyanı tervîc, adaleti ilâhiyyeyi ta'tıyl, hürriyyeti, merhamet ve şefakati sûi isti'mal ile mehasini mesavîye feda etmeği, beşeriyyet ve halk namına hayır sanmamalı, Allah rızasını ehli şerre tevcih ile Âhıret safasını Dünya gibi bulundırmamalıdır. Bunlara ne Allah razı olur ne kul. Allah kullarının hisabına küfre, füsuk-u isyana râzıy olmadığı halde Peygamber de onun hılâfına bir izin ve rıza farz etmek onu makamı rızadan ıskata kalkışmak olur. (.......) mucebince hak ve savab söylemiyenlerin huzuri Rahmanda tekellüme hakk-u salâhiyyetleri yoktur. Bununla beraber (.......) âyeti mümkin olan afvi umuminin en genişi i'lân etmiştir. Şübhe yok ki, cemîi zünub küfür ve şirke dahi şamildir. Fakat gaflet etmemek iycab eder ki, bu afvi umumî âyeti arkasındaki (.......) hıtabiyle inâbe ve islâma, ya'ni Allah’a rücu' ve dehaletle îman ve inkıyada da'vet içindir. Geçmişteki günahlar büyüklüğünden dolayı asla afv-ü mağfiret olunmaz zanniyle ye'se düşenlerin inâbe ve islâm ile mağfirete irebileceklerini, ya'ni « (.......) = islâm mâ kablini keser atar» yeni doğmuş gibi pâk eder olduğunu i'lân ederek îman ve islâma ve zünubdan tevbeye teşvîktir. Yoksa zünub ve measîye teşvîk için değildir. Allah ve Peygamber tanımayan, rahmet ve mağfireti ilâhiyye ile alâkadar olmıyan, azâbı görünciye kadar onları taleb yolunda bir tevbe ve iltica hatvesi atmıyan musırr küfr-ü ınad erbabı azgınların o afvi umumîden ne hissası olabilir ki, Peygamber onu istesin, Allah’ın onlar için hazırladığı ve onların kendi elleriyle, kesbleriyle körükledikleri Cehennem ateşinin söndürülmesine Allah ve Peygamber razı olsun!... Bunlar hakkında evvelki Sûrede (.......) buyurulmuştur. Bu Sûrede de (.......) ıhtısası ile onlardan ihtiraza işaret olunmuştur. (.......) medlûlünce Peygambere ittiba' eden de ondandır. Hulâsa bu hayriyyette, bu atai Muhammedîde ümmete şefaat kazıyyesi pek mühim bir asıldır. Bundan ümmetin hissası da ittiba' ile mütenasibdir. Maamafih lâfzın umumuna nazaran atânın şefaate münhasır olması da lâzım gelmez. Onun için Ebuhayyanın tasrih ettiği vechile demişlerdir ki, evlâ olan Dünyevî atıyyelere de türlü envaiyle uhrevî atıyyelere de umumudur ve elbette uhravî atıyyeler Dünyevî atıyyelerden çok büyüktür. Resûlullah için dâima sonrası evvelinden daha hayırlı olduğu kazıyyesine ıtminanı takrir için daha evvelinden meşhûd olan niamı celile ile istişhad olunmak üzere bu Sûrenin nüzulünden evvel de sonunun önünden hayırlı olageldiği bir istikra tarzında ıhtar edilerek Buyuruluyor ki, |
﴾ 5 ﴿