5O insana bilmediği şeyleri öğretti (.......) o insana öyle bilmediği şeyleri öğretti- insanda olmıyan kuvveleri, isti'dadları, melekeleri yaratarak ve deliller, nasb-u ikame ederek ve âyetler inzal eyliyerek vehbî olarak da öğretti, kesbî olarak da öğretti. İşte öyle ekrem olan rabbın sen hiç okumamışken mahzı kereminden sana ledünnî bir ılim vererek böyle bir emir ile seni kaleme muhtac etmeden de okutur bilmediğin şeyleri bildirir ve bildirdi. Onun için sen de onun ismiyle bu kur'anı oku, oku. Beyzavî der ki, Allah sübhanehu insanı ehassi meratıbden a'lâsına nakleden ve ni'metini ızhar ile rububiyyetini takrir ve ekremiyyetini tahkîk siyakında insanın mebde' münteha halini ta'dad buyurup bu suretle evvelâ ma'rifetine aklen delâlet eyliyene işaret, sâniyen de sem'an delâlet eyliyene tenbih buyurmuştur (.......) Doğrudan doğru hılkati mutaleanın ma'rifetullaha delâleti aklîdir. Kıraet ve kitabette ise okuyan ve yazandan nakl haysiyyeti ile delâleti sem'ıyye vardır. Bu suretle Kur’ân aklî delâili dahi havî olmakla beraber onlar onun medlulü olduğundan asıl kendi delâleti delâleti lâfzıyye ve sem'ıyyedir. Peygamberin Allahdan öğrenerek okuduğunu nakl ve ifade eder demek olur. Kur’ân’ın ilk nâzil olan âyetinin böyle akl ü sem'i câmi', tekvînî, teşrîî emirlerle oku oku diyerek ve kıraetin kitabetin ılmin ta'limi, insana en büyük keremi rabbanî cümlesinden olduğunu ıhtar ederek gelmesi elbette çok ehemmiyyetli, çok şayanı dikkattir. Burada Peygamberin kıraet için yazıya ihtiyacı olmadığı iş'ar olunmakla beraber şübhe yok ki, kalem ile ta'limin de büyük bir ikramı rabbanî olduğu beyan buyurulmuş ve bu suretle ümmet okuyup yazmağa teşvîk ve tergıb olunmuştur. Şu kadar ki, bunu anlatırken Peygamberin yazı yazmaksızın okuması, sahib kitab olması hakkındaki keremi ilâhîyi, yani nübüvvet ve risaletini isbat noktai nazarından daha yüksek olduğu da ifade edilmiştir. Netekim bu ma'na Sûre-i Ankebutta (.......) âyetinde tasrih olunmuştur. Şu halde kalemin bu ehemmiyyetini ifade eyliyen âyeti ilk kıraet emriyle beraber telâkkî eden Peygamber bundan sonra kalem ile yazıyı da öğrenip yazmak lâzım gelmezmiydi? Suâli varid olmaz. Filvaki' Peygamberin kendi eliyle hiç yazı yazmadığı ve Sûre-i a'lâda (.......) buyurulduğu üzere tarafı ilâhîden okutulanı unutmıyacağına dâir kendisine teminat verildiğinden hıfz-u zabt için de yazmağa ihtiyacı olmadığı fakat nâzil olanı ümmetin hıfzı için vahiy kâtiblerine okuyup yazdırdığı ma'lûmdur. Aceba kendi yazmamakla beraber yazılanı okumayı nübüvvetten sonra da bilmiyordu idi? Bu hususta da meşhur olan hayırdır, Netekim Hudeybiye musaleha nâmesinde yazılan bir kelimeyi silmek için hangisi olduğunu Hazret-i Aliye sorduğu ma'ruftur. Maamafih Şifa ve etrafında mezkûr olduğu üzere sonradan kâtibi Hazret-i Muaviyeye « (.......) = Ya'ni divite lika koy, kalemi yan kes, bayı uzat, sini fark ettir, mimi körletme, Allah’ı tahsin, Errahmani med, Errahîmi tecvid eyle» mealinde Besmelenin hüsni hattını emr-ü ta'rif ettiğine dâir ba'zı eserlere nazaran yazıyı bildiği de söylenmiştir. Bunu hususî bir vahy ile söylemiş olması melhuz olmakla beraber bu (.......) emrinden sonra yirmi üç sene Kur’ân’ı okumak ve yazdırmak vazîfesi olmuş olan Hazret-i Peygamberin bu müddet zarfında yazıyı da bellemiş olması müsteb'ad değil, ma'kuldür. Bu onun hiç okumamış yazmamış ümmî iken biemrillâh okur nebiy olması mu'cizesine münafî olmaz, menhî de değildir. Mukaddema okumuş yazmış olsa idi (.......) buyurulduğu üzere mubtıller onun Allah tarafından indirildiğinde şübhe edebilirler idise de nübüvvetten sonra okur olması gibi yazıyı bilmesi de şübhe değil, te'yid olur. Ve bu âyetlerin tergıbine de yakışır. Fakat bilfiil yazmadığı ve başka kitab mutalea etmediği muhakkaktır. |
﴾ 5 ﴿