KADR

Bu Kadir sûresi, Ebuzer rivayeti üzere (.......) sûresi de tesmiye olunur. Ebuhayyan: «Ekser kavlinde medenîdir, «Maamafih Mâverdî aksini hikâye etmiş, Vâhidî de Medînede nâzil olan ilk Sûre olduğunu zikr eylemiştir.» diyor. Aynî buna Ebul'abbasın bilâ hılâf mekkîdir dediğini de ilâve ediyor. Râzîde ve nisaburîde mekkî, Keşşaf, Beyzâvî ve Ebüssüud ve daha bir takımlarında muhtelefün fîha diye kayd etmişler. İtkanda da: «Bunda iki kavil vardır, ekseriyyet mekkî olmasıdır» demiştir. Buna dâir daha ba'zı rivayet de gelecektir.

Âyetleri - Beştir. Mekkî ve Şâmîde altıdır. Farkı, üçüncü «Leyletülkadir», âyetidir.

Fasılası - (.......) harfidir.

Evvelki Sûreye münasebeti ondaki secde ve ıkterib emirlerinin bir ta'lîli sıyakında olmasıdır.

1

Elhak biz indirdik onu kadir gecesî

(.......) Elhak biz indirdik onu -ya'ni oku da ancak bize secde ve ibadet et, çünkü şanı azametimizle biz indirdik onu; o okunan Kurânı. Kudredi ilâhiyye her kuvvetin fekvında her kemali câmi' olduğuna tenbih için azamet nunuyle (.......) biz indirdik onu buyurulması münzilin azametini ifade ederken münzelin şanına ta'zîmi de ifade eder. Münzelin ismi tasrih olunmıyarak (.......) zamiriyle iş'ar olunması dahi onun tasrihine lüzum olmıyacak vechile zihinlerde ma'lûm bulunduğuna işaret olma itibariyle şanının yüksekliğine ikinci bir tenbih, sonra kadir gecesinde indirildiğini beyan ile kadir gecesinin kadr-ü fazîleti anlatılması da yine onun kadr-ü şerefini tazvîhtir. (.......) aslı (.......) dır. (.......) hukmü tahkîk ile tekid eder. (.......) onun ismi olarak müsnedi ileyh, (.......) fi'il ve fâil bir cümle-i fi'liyye olarak haberi olduğundan isim ve haber mecmuu olan (.......) bir cümle-i fi'liyyeyi mütezammın bir cümle-i ismiyyedir ki, müsnedi ileyh olan mütekellim zamiri (.......) bir mübteda bir de fâ'il olarak tekerrür etmiş olmakla iç içe iki hukmü tezammun eden müekked bir kelâmdır. İlmi meânîde ma'lûm olduğu üzere bu kabîl cümleler kasır veya tekavvii hukm ifade ederler. Sade bir cümle-i ismiyye bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve emsali cümleler inne ve cümle-i ismiyye ve isnadın tekerrürü

hasebiyle üç katlı bir te'kid ve makamına göre de kasr ifade eden pek muhkem cümlelerdir. (.......) zamirinin merci'ine gelince; cümhûri müfessirîn Kur’âna raci'dir demişlerdir. Buharîde mezkûr olan da (.......) Kur’ân’dan kinayedir. Râzî bunda müfessirînin icmaını söylemiş. Cibrîle veya diğerine rücuunu söyliyenler yok değilse de onları hılâf saymamıştır. Şihab, za'fından dolayı demiş ise de ma'na itibariyle hakîkî bir hılâf add etmediği için olmak gerektir. Zira Kur’âna rücuu ile Cibrile rücuu birbirin müstelzim demektir. Diğer vecihlerde, Kur’ân külle ve ba'za dahi sadık olmak haysiyyetiyle «o Kur’ân» mefhumuna dahil olur. Âlûsînin nakl ettiği vechile Hattâbî (.......) zamiri Allah teâlânın (.......) kavline işaret olduğunu ve ondan dolayı bu Sûrenin ondan sonraya konulduğunu söylemiştir. Kâdî Ebubekir ibnil'arabî de bunu beğenmiş «bu cidden bedî'dir» demiştir. (.......), Kur’ân’ın ilk nâzil olan âyeti olduğu cihetle onun inzali Kur’ân’ın indirilmeğe başlaması demek olacağı cihetle zamirin ona irca'ı da hakikatte Cumhûr kavline muhalif olmaz. Ancak zamirin merci'i evvelki Sûrede geçmiş olmak i'tibariyle o Kur’ân’ı demek gibi lâfzan da sarih olmuş olur. Ve inzali, inzale başlamakla te'vile hacet kalmaz. Çünkü Kur’âna râci'dir diyenlerin bir kısmı şa'bîden merviy olduğu üzere inzale ibtida ile tefsîr etmişler ve demişlerdir ki, bütün Kur’ân’ın mecmuu bir gecede değil, yirmi üç senede nucumen nâzil olduğu ma'lûm bulunduğundan (.......) da olduğu gibi burada da murad yirmi üç sene imtidad eden inzalin mebdei olmak ıktiza eyler. Onun için zamirin evvelü mânezel olan (.......) emrine ircaı aynî ma'nayı daha ibtidai inzal ile te'vile hacet bırakmayan güzel bir ma'na olur. Ve Sûrenin mekkî ve medenî olması rivayetlerinin ikisine de tevafuk eyler.

Bundan başka Sûrenin medenî olması rivayetine göre

zihni âcizâname daha yakın görünen bir ihtimal vardır ki, o da bu zamirin (.......) sûresi nihayetinde (.......) kavlindeki sef'a raci' olarak o va'din Bedir de incazına işaret olmasıdır. Bu surette Ebucehlin o yalancı, canî kafasının kesilip Cehenneme doğru sürüklendiği Bedir nusratının nüzulüne işaret olarak (.......) ma'nasında olmuş olur. Yevm, geceye de şamil olduğu cihetle bundan Bedir vak'ası kadir gecesinin sabahında olduğu ve o va'di celîlin incazı yevmelfürkan olan o günün gecesinden başladığı da anlaşılır (.......) âyeti de bu ma'na ile tefsir olunabilir. Çünkü Bedir vak'ası da Şehri remezanın on yedinci günü olmuştur. Ve Âlûsînin kayd ettiği vechile leylei kadir Ramazanın on yedinci gecesi olduğu, çünkü Bedir vak'ası onun sabahında vuku' bulduğu Hasenden de rivayet edilmiştir. Şu kadar ki, bu ancak Sûrenin medînede nüzulü rivayetine göre sahih olabilir ve ekseriyyetin muhtarına göre kadir gecesinin Remezanda olması münâfi olmaz. Fakat bir hayli hadîslerin delâletine nazaran Ramazanın aşri ahîrinde aranması ve en ziyade yirmi yedinci gece olması hakkındaki rivayetere tevafuk etmez. Mekkî olması rivayetine de uymaz. Medenî olmasını tercih edenlerin asıl vechi de bu olmak gerektir. Maamafih Cuma gününde icâbet saatinin gizlendiği gibi leylei kadrin de bütün sene içinde gizlenmiş olduğu, bilhassa Ramazanda ve bahusus aşri ahîrinde teklerde veya çiftlerde bahusus yirmi yedisinde olması da ağlebi ihtimal bulunduğu hakkındaki en sağlam rivayet mülâhaza edilince kadir gecesi Bedir gecesinden ibaret demek değil, lâkin bedir gecesi kadir gecelerinden biri idi, o sene kadir Ramazanın on yedisine musadif olmuştu diye anlamak daha doğru olur. Şu halde bütün akvale hılâfsız olarak şamil olacak vechile en kat'î ve müttefekun aleyh olan ma'na, zamirin kül veya ba'z mutlak Kur’âna ircaıdır.

(.......) veya Bedir de bu ma'na dahilinde birer ihtimali karîbdirler.

İnzalin ma'nasına gelince: İbn-i Cerîr ve sâirede mezkûr olduğu üzere ekser rivayet tefsirleri İbn-i Abbastan şu ifadeleri nakletmişlerdir:

1- Ikrimeden: Kur’ân hepsi bir cümle olarak Ramazanda leylei kadirde Dünya Semaya indi, sonra Allah, Arzda bir şey ihdas etmek, vahy eylemek murad ettikçe ondan indirdi tâki cem' etti.

2- Hakîm İbn-i Cübeyrden: Kur’ân bir gecede semaı ulyadan Semai Dünyaya cümle-i vâhide olarak indi, sonra senelerde tefrîk olundu ve İbn-i Abbas: (.......) âyetini okudu, müteferrıkan nâzil oldu dedi.

3- Sa’îd İbn-i Cübeyrden: Kur’ân, cümle-i vâhide olarak leylei kadirde Semai Dünyaya indi de mevakıi nücumda oldu, Allah onu Resûlüne ba'zısı ba'zısı ardınca indiriyor du diyüp sonra okudu: (.......)

4- Kur’ân cümle-i vâhide olarak indi, Semai Dünyada beyti ızzete kondu ve onu Cibril aleyhisselâm Muhammed sallâllahü aleyhi ve selleme ibadin kelâmının ve amellerinin cevabiyle indirdi. Aynînin Buharî şerhinde ifadesine göre cümle-i vâhide olarak leylei kadirde Levh-ı Mahfuzdan Semai Dünyaya indirildi de beyti ızzete kondu, Cibril aleyhisselâm onu sefereye imlâ etti, sonra da Cibril onu Peygambere nücumen indiriyordu. Evveli ile âhiri beyni yirmi üç sene oldu. İbn-i Cerîrde şa'bîden de iki rivayet vardır:

1- Bize bâliğ oldu ki, Kur’ân cümle-i vâhide olarak Semai Dünyaya indi.

2- Kur’ân’ın evveli leylei kadirde indi. Onun için tefsirlerde başlıca bu iki vech üzere yürümüşlerdir. Evvelkisinde

zamir Kur’ân’ın küllüne râci' ve inzal, ma'ruf olduğu üzere def'aten indirmek ma'nasında, ikincisinde ise ibtidai inzal ma'nasına olmuş bulunuyor. Zamirin (.......) emrine gönderilmesi de bu ikinci ma'nayı daha vâzih ve hiç te'vilsiz olarak ifade etmiş oluyor. Üçüncü olarak arz ettiğimiz vechile sef'a gönderilerek Bedre işaret olması da medenî olması rivayetine göre en yakın ve en münasib bir ma'na görünüyor. Kur’âna nisbet olunan inzalin ma'nası Sûre-i Bekarenin başında da geçtiği üzere âlemi gayıbden âlemi şehadete ızhar demek olduğu için Kur’ân’da istikbale müteallık olarak iyrad edilen bir va'd-ü vaîdin incazı, haber verilen bir hâdisenin fi'le çıkarılması ma'nasına da sadıktır.

(.......) Kadir gecesinde -ya'ni kadir gecesi indirdik, yâhud kadir gecesi hakkında indirdik. Çünkü ba'zıları zamiri bu Sûre ma'nasına Kur’âna irca' ederek bu Sûreyi kadir gecesi hakkında, ya'ni kadir gecesinin şeref ve fazîletini beyan için indirdik mealinde tefsir etmişlerdir ki, hazfı muzafe veya (.......) yi sebebiyyete haml eylemişlerdir demek olur. Gerçi bundan sonraki âyetler kadir gecesinin hayr-ü fazîletini beyan için sevk olunduğu cihetle bu Sûrede bu ma'na da yok değildir. Fakat bu âyeti buna haml etmek nâkıstır. Zira doğrudan doğru zarfiyyet mümkin iken sebebiyyete veya hazfı muzafa gitmek hılâfı zâhir olduğu gibi, Sûrenin asıl sevkı doğrudan doğru gecenin kadrinden evvel onda indirilmiş olan münzelin, ya'ni zamirin merciinin kadr-ü şerefini beyan için olmak lâzım gelir. Yoksa o Kur’ân’ın kadir gecesinde indirildiği söylenmeden doğrudan doğru kadir gecesinin fazîletini beyana geçildiği surette kadir gecesinin en büyük feyzınden sükût edilmiş olacağı gibi Sûrenin mâkabline münasebeti gözetilmemiş, tertibde buraya konulmasının hikmetine işaret edilmemiş olur. Evvelki ma'nada

ise Sûrenin sevkı balâda kıraeti emr olunan Kur’ân’ın kadrini beyan için olup gecenin kadri onun zımnında bundan sonraki âyetlerin mâsîka lehi olduğundan gerek makabline gerek maba'dine münasebeti tamdır. Onun için rivayetten de dirayeten de muavvel olan vecih evvelkisidir.

Kadir, (.......) fi'linin masdarı olarak esası güç yetirmek demek olup hukm-ü kaza, takdir, şeref-ü azamet ve tazyîk ma'nalarına gelir. Râzî der ki, kadr-ü kader birdir. Ancak sükûn ile masdar, feth ile isimdir. Leylei kadir denilmesinde de müfessirîn bu ma'nalardan her birine göre bir kaç vecih beyan etmişlerdir.

BİRİNCİSİ, İbn-i Cerîrin Mücahidden nakl ettiği vechile huküm gecesi demektir ki, Sûre-i Dühanda (.......) buyurulduğu üzere her hakîm emrin, ya'ni takdîri ilâhîde hukm olunmuş umurun yâhud bir çok umura hâkim büyük muhkem emirlerin fark edildiği, ayırd olunduğu mubarek gece demektir. Zira ekser müfessirînin kavlince o leylei mubareke leylei kadirdir. Şa'banın nısfı gecesi olan leylei berat diyenlere göre de orada söz geçmişti bak. Bu ma'na ile çokları leylei kadir demek leylei takdir demek olduğunu söylemişlerdir. Lâkin eşyanın umur ve ahkâmın mekadîr ve ekvatını ta'yin ma'nasına asıl takdir ezelî olduğu cihetle burada murad o huküm ve takdirin ızhar ve infazı ile huküm ve kaza olmak lâzım gelir. Âyette (.......) buyurulması da buna delâlet eyler. Kader ve kaza yekdiğeri ma'nasına da kullanıldığı için ba'zıları kaza, ba'zıları da huküm diye ifade eylemişlerdir. Bunu bir sene zarfındaki âcal ve erzak gibi umurun kazası diye takyid ederek ta'rif etmek ba'zı rivayete binaen şayi' olmuş ise de (.......) den zâhir olan yalnız bir sene ile mukayyed değil, bir çok senelere ve asırlara ve devirlere tealluku olan umurı mühimme ve muazzamadır. Meselâ Kur’ân’ın

nüzulü senelerce imtidadı mukadder, ahkâmı kıyamete kadar a'sar ve ahkabe hâkim, risalet kezâlik, Bedir, bütün fütuhatı islâmın mebdei olan bir zafer. Kadir gecesinin asıl kadri de böyle feyzi şamil hakîm emirlerin infaz olunduğu hukm-ü kaza gecesi olmasındadır.

İKİNCİSİ, Zührîden merviy olduğu üzere kadir, bizim de kadr-ü haysiyyet ta'bir ettiğimiz vechile şeref ve azamet ma'nasına olmasıdır ki, azamet ve şeref gecesi demek olur. Çünkü (.......) dir.

ÜÇÜNCÜSÜ, tazyîk ma'nasına olmasıdır ki, tazyîk gecesi demek olur. Zira o gece inen Melâikeye Arz dar gelir denilmiştir. Bu bize şunu ifade eder ki, büyük; şerefli vukuatın zuhuru sonundaki hayr-ü selâmetin azameti nisbetinde büyük bir şiddet ve tazyîk ile alâkadardır. Netekim Kur’ân’ın nüzulü de Melekin şiddetli tazyîkı ile başlamıştı. Şu halde leylei kadirde bu üç ma'nanın üçü de var demektir. Bu Sûrede (.......) unvanının üç def'a zikr edilmiş olması da buna bir işarettir.

1 ﴿