3

Bin aydan hayırdır o kadir gecesi

(.......) o kadir gecesi -bu, âyetleri altı sayan mekkî ve şamîde bir âyettir. (.......) bin aydan daha hayırlıdır.- O gece amel ve ibadet ve mücahede ile irilecek olan hayr-ü sevab, onsuz bin ay amel ile kazanılacak olan hayr-ü sevabdan daha çok, daha ziyade hayırlıdır. Bir had ve mikdar ile ta'yın ve tahdid edilmiyecek kadar çok hayırlıdır. Artık ne kadar daha çok

hayırlı olduğunu Allah bilir. Bu mahza Allah teâlânın Muhammed ve ümmetine bir fazl-ü ihsanıdır. Bu tafdîl için asgarî olarak bin adedinin mikyas gösterilmesi tahsîs için değil, teksîr içindir. Böyle iken bin seneden veya bin asırdan denilmeyip de (.......) diye bilhassa ay ile ifade olunmasının vechine gelince bu hususta bir kaç rivayet vardır: -1) İbn-i Münzirin ve İbn-i ebî Hâtimin ve Sünende Beyhekînin Mücahidden rivayet ettikleri vechile: Hazret-i Peygamber sallâllahü aleyhi ve sellem Benîisrâilden bir erin Allah yolunda bir ay silâh giyinmiş olduğunu anlatmıştı, müslimanlar buna teaccüb ettiler ve amelleri kendilerine pek kasır göründü. Allah teâlâ da bu Sûreyi inzal buyurdu. -2) İbn-i ebî Hâtimin Aliy İbn-i Urveden rivayetine göre: Resûlullah sallâllahü aleyhi ve sellem bir gün benîisraîlden dört kişinin seksen sene Allah’a ibadet edip tarefetül'ayn ma'sıyette bulunmadıklarını anlatmış, Eyyübu, Zekeriyyayı, Hazkıyl İbn-i acûzu, Yuşa' İbn-i Nunu zikr eylemişti. Ashabı kiram buna teaccüb ettiler. Bunun üzerine Cibril gelip Ya Muhammed! ümmetin o bir kaç neferin seksen sene ibadetinden teaccüb ettiler. Allah teâlâ sana ondan daha hayırlısını inzal buyurdu diye,  okudu da işte bu senin ve ümmetinin teaccüb ettiğinizden daha hayırlıdır dedi, Resûlullah da mesrur oldu -3) İmam Mâlikin Müvetta'da zikr ettiğine göre, Resûlullaha ümmetlerin omürlerini kısa add ederek başkalarının uzun omürde yaptıkları amellere yetişememelerinden endîşe etmişti. Allah teâlâ da ona leylei kadri verdi ve onu diğer ümmetlerin bin ayından daha hayırlı kıldı. Bu rivayetlere göre bin ayın tahsıysi seksen küsur senenin bu ümmet içinde bir insan için ekseriyyet itibariyle uzun bir omür olmasına işaret demek olur. -4) Tirmizî ve İbn-i Cerîr ve Hâkim ve Taberanî ve İbn-i Merdûye ve Delâilde Beyhekî, Kasim İbn-i fadli haddanî tarikıyle Yusüf

İbn-i Sa'd (ba'zılarında Yusüf İbn-i Mâzin, İbn-i Cerîr de İsa İbn-i Mazin) den Hazret-i Hasen İbn-i Aliy radıyallahü anhümaya isnad edilen bir hadîs rivayet eylemişler: Yusüf İbn-i Sa'd demiş ki, Muaviyeye biatten sonra Hasen İbn-i Aliye bir recül kalktı da mü'minlerin yüzlerini kararttın yâhud ey mü'minlerin yüzlerini karartan! Dedi. (İbn-i Cerîrin lâfzında: İsa İbn-i Mâzin dedi ki, Hasen İbn-i Ali radıyallahü anhe: Ey mü'minlerin yüzlerini karartan kalktın da şu recüle, ya'ni Muaviye İbn-i Ebîsüfyana biyat ettin! Dedim) bunun üzerine Hazret-i Hasen şöyle dedi (.......) bana ıtab etme, çünkü Peygamber sallâllahü aleyhi ve sellem Hazretlerine rüyada Benîümeyye minberi üzerinde gösterildi, bu fenasına gitmişti, bunun üzerine nâzil oldu: (.......) Ya Muhammed! ya'ni Cennete bir nehir, hem de (.......)

Ya'ni o kadir gecesi Benîümeyyenin melik olacağı bin aydan hayırlıdır Ya Muhammed» ve bunu rivayet eden Kasim, filvaki' Benîümeyyenin mülkünü hisab ettik bin ay ediyor, ne ziyade ne eksik dedi, demişlerdir. Buna göre (.......) Emeviyye Devletinin müddetine ve aynî zamanda onun da bir hayır olduğuna işaret etmiş ve gâibden haber veren bir mu'cizeyi de tezammun eylemiş oluyor. Hazret-i Peygamberin minberi Medînede konulmuş olduğu için ba'zıları bundan Sûrenin medenî olduğuna istidlâl olunacağını da söylemişlerdir. Bir takımlarının zann etmek istedikleri gibi Emevîlerin mutlâka aleyhinde değil, onlara hayır isbat etmiş olmak itibariyle lehlerinde demek olan bu hadîsin sıhhati tesbit edilebilmiş olsa idi (.......) in ma'nasını ve vechi tahsıysını tefsir için en vâzıh bir delil olurdu. Lâkin sıhhati tesbit edilememiş, ancak zaıyf mi? Yoksa münkermi olduğunda ihtilâf edilmiştir. Tirmizî der ki, Bu bir hadisi garibdir, biz bunu ancak bu vech ile tanıyoruz: ve Kasim İbn-i Fadl hadîsinden Yusüf İbn-i Sa'dden «bir de Kasim İbn-i

Fadılden, Yusüf İbn-i Mâzinden denilmiş, Kasim İbn-i Fadli Haddanî Sikadır. Yâhya İbn-i Sa’îd ve Abdürrahman İbn-i Mehdî onu tevsîk etmişlerdir. Fakat Yusüf İbn-i Sa'd mechul bir recüldür. Biz ise bu hadîsi bu lâfz ile ancak bu vecihten tanıyoruz (.......) Bunun hulâsası Dürri mensûrda da zikr olunduğu üzere zaıyf demektir. Süyutî İtkanda der ki, Bu hadîs ile Sûrenin medenî olduğuna istidlâl olunuyorsa da müzenî bu hadîse münker demiştir (.......) Maamafih Âlûsînin naklettiği vechile Hatîb, İbn-i Abbastan da ve keza İbn-i Müseyyebden de şu lâfz ile tahric eylemiş: Nebiyyullah sallâllahü aleyhi ve sellem dedi ki, (.......) bana rü'yada Benîümeyye gösterildi minberime çıkıyorlardı, bu bana ağır geldi, bunun üzerine (.......) indirildi ve Celâli süyutî Dürri mensûrde bunu dahi zikr ettikten sonra «şu halde müzenînin o hadîs münkerdir kavlinde bence tereddüd vardır» diye inkârdan sarfı nazar edecek za'f ile iktifa etmek istemiştir. İbn-i Cerîrde (.......) in tefsirinde gerek Benîisrâil âbidi ve gerek bu Emeviyye hadîsi rivayetini dahi zikr ettikten sonra bu akval içinde tenzilin zâhirine en yaraşan kavil leylei kadirde amel, leylei kadir bulunmıyan bin ay amelden daha hayırlıdır diyenlerin kavlidir. Diğer kaviller bir takım maani bâtıle da'valarıdır ki, onlara ne haberden ne akıldan ne de tenzilde mevcud bir delâlet yoktur, diye karar vermiştir. Böyle karar vermek ise rivayet ettiği o haberleri redd-ü inkâr demek olduğu cihetle bu da müzenîye iştirâk eylemiş demektir.

Tarihe müraceat edildiği surette de ilk bakışta hısabca bir tehalüf görünür. Zira bin ay seksen üç sene dört ay eder. Halbuki Hazret-i Hasenın emri Hazret-i Mu'aviyeye teslimi tarihi olan kırk bir senesi Rebi'ülevvelinden veya Rebi'ülâhirinden veya cumadelûlâsından i'tibaren Emevîlerin

sonuncusu olan ikinci Mervanın katledildiği yüz otuz iki senesi âhirine kadar sayıldığı takdirde Emeviyye mülkünün müddeti doksan bir sene on ay yâhud dokuz yâhud sekiz ay eder ki, bin yüz yâhud bin yüz bir yâhud bin yüz iki aya bâlig olur. Şu halde arada lâekal yüz ay kadar bir fark var demektir. Maamafih bu babda salâhiyyetdar olan İbn-i esîr ve Kâdî cemâlüddîn ve Ebülfida gibi müverrihler bu farkın ehemmiyyeti olmadığına kail olarak mezkûr hadîsi kabul edip nakl eylemişlerdir. Netekim Ebülfida şöyle der: Benî ümeyye hulefası on dörttür evvelleri Mu'aviye İbn-i Ebi süfyan ve âhirleri mervanı ca'dîdir ve mülklerinin müddeti doksan küsûr senedir. Bu ise takriben bin aydır. Kazı Cemalüddîn İbn-i vasıl rahmetullah derki: İbn-i esîr, tarihinde şöyle demiştir. Hazret-i Hasen Kûfeden yürüdüğü zaman ona bir recul ârız oldu da, ey mü'minlerin yüzlerini karartan = ya müsevvide vücuhılmü'minîn! Dedi, o da bana levm etme çünkü Resulullah sallâllahü aleyhi ve selleme menamında gösterilmiş idiki Benî ümeyye onun minberine recülen ferecülen çıkıyor. Bu onun fenasına gitti, bunun üzerine Allah teâlâ inzal buyurdu (.......) ve (.......) görülüyor ki, bu müverrihler buna i'tiraz etmeyip elfi şehrin takribî surette benu ümeyyenin mülküne işaret olmasını kâfi görerek hadîsi tarih noktai nazarından kabul eylemişlerdir. Buna göre asıl maksad mefhum, adedi tahkîk değil, benu ümeyye mülkünün mahdûd olan hayriyyetine ve müddetine takribî bir işaret ile Peygambere verilmiş olan kadir gecesinin gayri mahdud olan hayrını beyandır demek olur. Müverrihler zaıyf olan rivayetleri de kayd ede geldikleri cihetle bundan haddi

zatinde hadîsin sıhhatini kabul lâzım gelmezse de tarih noktai nazarından edilecek i'tiraza bir cevab teşkil etmek i'tibariyle bunun bir ehemmiyyeti bulunduğu da inkâr olunamaz. Bu i'tibar ile hadîsi mezkûr münker sayılmamak lâzım gelir. Ancak Tirmizînin Kasim İbn-i fadl, sikadır demesine, onun ise Beni ümeyye mülkünün ne ziyade ne eksik bin ay olarak hısab edilmiş olduğunu söylemesine nazaran bunun takrîbi değil, tahkîkî olması iktıza eder. Şu halde müverrihlerin sözü ile bunu nasıl te'lif etmeli veyâhud hangisini tercih eylemeli suâli varid olur.

Bizim kanaatimize göre muhaddisin mevsuk bir muhaddis olmak i'tibariyle tahkîki, müverrihin müverrih olmak i'tibariyle takrîbinden daha mürecceh olmak lâzım gelir. O halde ma'lûm olan tarihe karşı bunun vechi ne olabilir? Bunda fikrimizce üç vecih muhtemildir:

BİRİNCİSİ, hadîsin ba'zı rivayetinde (.......) ba'zı rivayetinde (.......) lâfızlariyle ifade edilmiş olduğuna göre mazmunu Benî ümeyyenin minbere çıkışı, ya'ni mülkte terakkîsi müddeti üzerindedir. Bu ise Hışam İbn-i Abdilmelik ile nihayet bulmuş, ondan sonra ki, sekiz sene devri inkıraz, ya'ni minberden iniş zamanı olmuştur. Hazret-i Mu'aviyenin istıklâli kırk bir sene cümadelûlâsında, Hışamın vefatı yüz yirmi beş senesı rebiülevvelinde olduğuna göre mecmuu seksen üç sene on ay eder. Bundan ikinci Muaviyenin isti'fası ile Mervanın cülûsuna kadar geçen fasılai zaman gibi beş altı ay müddet tarh edilince mütebakî tam seksen üç sene dört ay kalırki bu da Kasimin dediği gibi ne ziyade ne eksik olarak tam bin ay eder.

İKİNCİSİ, mecmuı müddet olan doksan iki seneden Yezîdin vefatı üzerine Abdullah İbn-i zübeyr Hazretlerinin mu'arız olarak hılâfeti müddeti olan dokuz seneye

yakın zaman da Emeviyyenin istıklâlinden tarh edilmek lâzım geleceğine de işaret olabilirki bu da alettahkîk gün hısabiyle tetkîk olunsa aynî neticeye varılabilir.

ÜÇÜNCÜSÜ, Emeviyye mülükü içinde birinci Yezîdin zamanında Hazret-i Hüseynin şehid edilmesi, dokuzuncuları olan ikinci Yezîd İbn-i abdilmelikin, on birincileri olan ikinci velîd İbn-i Yezîd İbn-i abdilmelikin, on birincileri olan ikinci velîd İbn-i Yezîd İbn-i abdilmelikin fisk-u fücurları hasebiyle hayırsızlıkla ma'ruf olan sekiz küsûr sene müddetleri doksan ikiden tarh edildiği surette de seksen üç sene küsür ay kalırki bu da aynî netice demektir. Şu halde bin ay ile iktifa olunması bu üç ihtimalden birine ve hattâ her birine işaret olacağı cihetle elfi şehir takrîbî değil, tahkîkî olarak bu husustaki istıkbali bütün inceliğiyle ifade eden bir vahyi mu'ciz olmuş olur. Bu surette Râzînin hikâye ettiği vechile Kâdî abdülcebbarın bervechi âtî i'tirazı da vârid olmaz.

Kâdî Abdülcebbar zikr olunan rivayete ta'n ederek demiştir ki, bu bin ayın beni ümeyye eyyamı olması ba'îddir. Çünkü Benî ümeyye eyyamı mezmumdur. Allahü teâlâ kadir gecesinin fazıyletini zikrederken öyle mezmum olan günlerle mukayese ederek zikretmez (.......)

Ya'ni (.......) ismi tafdıl olduğu için bin aydan daha hayırlıdır demek o bin ayın da hayır olmasını ıktıza eder. Bu ise Benî ümeyye günlerinin zemmi değil, medhi demek olacağı cihetle yakışmaz diye ta'n eylemiştir. Râzî de buna karşı demiştir ki, bu ta'n, zaıyftır, Zira Benî ümeyyenin eyyamı saadeti Dünyeviyye i'tibariyle büyük günlerdir, Onun için Allahü teâlânın şöyle demiş olması mümteni' olmaz. «ben sana bir gece verdimki saadeti dîniyye i'tibarisinden çok daha hayırlı ve efdaldır. (.......) Filvaki' Benî ümeyye günlerinin Resulullaha hoş gelmiyecek, fenasıha gidecek mesavîsi, şer cihetleri de bulunmakla beraber

büyük fütuhatı ve islâmın o sırada geçirmekte olduğu tefrika ve ihtilâl buhranlarının önüne geçerek vahdetinin iadesi gibi dinî, dünyevî hayr-ü saadet ciheteri de çok olduğu inkâr olunamaz. Elfi şehir hakkında bizim arz ettiğimiz mülâhazaya göre ise şer cihetleri tarh-u tayy olunarak öyle hayrı ihtiva eden aylarla iş'ar edilmiş olduğu cihetle zikr olunan ta'n ve i'tirazın vârid de olmıyacağı anlaşılır. Ve filhakikâ leyle'i kadir gerek meşhuru vechile Kur’ân’ın ilk nâzil olduğu Nübüvvet gecesi olarak mülâhaza edilsin gerekse Bedr gecesi olsun iki takdirde de onun nice nice asırlara devletlere hâkim olan hayr-ü bereketi benîümeyye devletinin en hayırlı eyyam ve şühurundan daha hayırlıdır. Onların hayırlı günleri de bin ay kadar olacaktır denilmekte vâzıh bir ma'na ve mu'cize bulunduğunu inkârın ma'nası yoktur. Sonra bunu bir takımlarının zannettiği vechile Benîümeyyenin sırf aleyhine telâkkî etmek de doğru olmıyacaktır. Bununla beraber hadîsin rivayetten sıhhati tevsîk edilemeyip naklî kıymeti binnetice Tirmizînin dediği gibi zaıyf olmaktan kurtarılamadığı cihetle tefsiri yalnız buna ibtina ettirmek de doğru olamaz. Onun için en güzel ma'na bu rivayetlere ihtimal ile beraber İbn-i Cerîrin dediği gibi mutlak olarak leylei kadirde amel, leylei kadirde bulunmıyan bin ay amelden daha hayırlıdır diye anlamaktır ki, bu da onun hayriyyeti gayri mahdud olduğunu beyan ile Peygamber ve ümmetine bir tebşiri mahsustur. Şimdi onun hayriyyeti şöyle beyan olunuyor:

3 ﴿