BEYYİNEBeyyine Sûresi, Kayyime Sûresi, Münfekkîn, Sûresi Beriyye Sûresi, Lemyekün Sûresi dahi denilen bu Sûrenin Mekkî veya medenî olduğunda ihtilâf edilmiştir. Bahirde der ki, Cümhur kavlinde mekkîdir. İbn-i Zübeyr ve Ata İbn-i Yesâr medenî demişlerdir. Bunu İbn-i Atıyye söylemiş, halbuki Kitabı tahrirde: Medenîdir, cümhur kavli budur. Ebû Salih, İbn-i Abbastan mekkî olduğunu rivayet etmiş. Yahya İbn-i Selâm da bunu ihtıyar eylemiştir (.......) Âlûsî der ki, Îbni Gars de: Eşher olan mekkî olmasıdır, demiş, İbn-i Merdûye de bunu Hazret-i Aişeden rivayet eylemiş, maamafih İbn-i Kesîr bunun medenî olduğuna cezm etmiş ve buna şununla istidlâl eylemiştir: İmam Ahmed ibni Hanbel ve Mu'cemi sahabede İbn-i kani' ve Taberanî ve İbn-i Merdûye, ebî Haysemetel'bedrîden tahric eylemişlerdir demiştir ki, (.......) âhirine kadar nâzil olduğunda Cibril aleyhisselâm: Ya Resûlullah! Rabbın sana bunu ubeyye okumanı emrediyor, demiş, Hazret-i Peygamber sallâllahü aleyhi ve sellem de Ubey radıyallahü anhe: Cibril bana bunu sana okutmamı emretti buyurdu, Ubey, ben anıldım damı ya Resûlallah! Dedi, evet buyurdu, o da ağladı ve işte bu esahtır (.......) Ya'ni medenî olması esahtır. Buharîde ve Katadeden Enes İbn-i Mâlik radıyallahü anhten şöyle rivayet eylemiştir: Peygamber sallâllahü aleyhi ve sellem Hazretleri: Allah teâlâ bana (.......) yı sana okumamı emr etti» buyurdu «Allah benim adımı da mı andı (.......) dedi, evet buyurdu, bunun üzerine Ubey ağladı (.......) Buharînin diğer iki rivayetinde ise (.......) yerine Kur’ân denilmiştir. Âyetleri - Sekizdir, Bısrîde dokuz. Fasılası - (.......) Harfidir. Evvelki Sûreye münasebeti: Ondaki inzalin hikmetini beyan gibi olmasıdır. Sûre-i Hücurattan Sûre-i Büruca kadar «Tıvali mufassal», denildiği gibi oradan bu (.......) sûresine kadar «Evsâtı mufassal», bundan âhire kadar da «Kısarı mufassal» denilir, kütübi Fıkhiyyede beyan olunduğu üzere sabah ve öğle namazlarının farzlarında tıvali mufassal, ikinci ve yatsuda evsâtı mufassal, akşamda kısarı mufassal okunmak müstahsendir, yani zaruret ve hacet hali müstesna olmak üzere bu namazlarda bu Sûreler mikdarınca okumak sünnet, her rek'atte bunlardan tam bir sûre okumak sünnet, her rek'atte bunlardan tam bir sûre okumak müstahsendir. Hazret-i Ömer radıyallahü anh Ebû Mûsael'eşarîye yazmıştı: Fecir ve zuhurda tıvali mufassal ile, asır ve ışâda evsatı mufassal ile mağribde kısarı mufassal ile kıraet et!. Mufassal yukarılarda da geçdiği üzere Kur’ân’ın süb'i sabi'ine ıtlak olunur, çünkü besmele ile çok fasl edilmiştir, yâhud fasılaları çoktur, yâhud bunlarda mensuh pek azdır. Mufassalâtın evveli nereden başladığı hakkında ihtilâf edilmiş ise de sahih olan hücürattan başlamasıdır. İbn-i Şerif bu ihtilâfı şöyle nazm etmiştir: (.......) İtkanda Rahman ve insan, iki kavli daha naklederek on iki kavle iblâğ eylemiştir. Lâkin Hanefiyyece esahh olan zikrolunduğu üzere hücürattan başlar. Dürri muhtarda bürucu tıvalden, lem yekünü evsattan saymış, gayeyi mugayyada idhal eylemiştir, tafsîli İbn-i Abdinde vardır. 1Ehli kitab ve müşriklerden o küfredenler: infilâk edecek değildi gelinciye kadar kendilerine beyyine (.......) değildi (.......) o küfr edenler: (.......) ehli kitab ve müşriklerden -min teb'îzıyye veya beyâniyye, mahzufe müteallık olup kâiniyne min ehlilkitabi velmüşrikine yâhud elkâ'inune min ehlilkitabi velmüşrikîn takdirinden zarfı müstekarr, o küfr edenlerin hali veya sıfatıdır. Bu iki kısımdan kâfirler veya iki kısım kâfirlerki ba'zısı Ehli kitab ba'zısı Müşrik, yâhud hem Ehli kitabdan hem de Müşriklerden olan kâfirler, demek olabilir. Zira «vâv» ın atfı rabıttan sonra da evvel de olmak mümkindir. Bu üçüncü takdirde bilhassa Ehli kitabdan oldukları halde Allah’a veled isnad etmek veya teşbihe kail olmak gibi her hangi bir vechile sarîh veya zımnî şirke kail olanlar kasd edilmiş olur. Üçüncü âyette yalnız Ehli kitab zikr olunmasına bu ma'nâ daha akrebdir. Ehli kitab Yehûd ve Nesârâdır. Burada Ehli kitab ünvaniyle ifade edilmeleri bunlar içinden Allah’a küfredenlerin küfürleri, ya'ni Kur’âna ve Resulullaha îman etmemeleri, mensûb oldukları kitablarına: Tevrata ve İncîle dahi küfür ma'nasında olduğunu iş'ar içindir. Müşrikler, Allahü teâlâya asnamdan veya gayrisinden her ne suretle olursa olsun şirk i'tikad edenler, ya'ni Allahdan başkasına ulûhiyyet isnad eyliyenlerdirki putperestlerden e'amdır. Zatiilâhın te'addüdüne kail olan hernevi' «politeiste» lere ve Allah’ı tanımayıp (.......) ve (.......) diyen Fir'avn gibi vahdet suretinde olsun hevasını ilâh ittihaz eden veya Allahdan başka herhangi bir şey'e müstekıllen veya müştereken ma'budluk pâyesi verenlerin hepsine şâmildir. Çünkü Allah te'alâ zatında ma'bud bilhakk olduğu için ondan ulûhiyyetin selbine imkân olamıyacağı cihetle ondan başka herhangi bir şey'e gerek iştirâk ve gerek istıklâl suretiyle ma'budluk isnad etmek haddizatinde şirkdir. Vahdeti zat ile beraber sıfatın kesreti şirki ıktiza etmez. Şirk ancak zati ilâhda küllî veya cüz'î kesret i'tikadındadır. Onun için zevatı selâse demek olan ekânîmi selâsenin ittihadı suretiyle iddi'a edilen teslîs tevhidi hakikatte tevhid değil, zatın hem te'addüdü hem ittihadı da'vâsını tezammun ettiği için hem şirk hem tenakuzdur. Burada (.......) cins için olarak (.......) gerek putperest ve gerek saire alelumum müşriklere şâmildir, gerçi ba'zıları ahde haml ederek putperestlere tahsîs etmişler. Çünkü Mekke ve Medîne ve havalisinde bulunan Arab müşrikleri putlara tapıyorlardı, burada maksad da onlardır demiş iseler de ahid ma'nası daha evvel (.......) da mülâhaza edilmek kâfîdir. O ma'hud kâfirler umum ehli kitab ile umum müşrikler cinsi içinden ba'zıları olmuş olur. Böyle ehli kitab cinsi ile müşrikler cinsi içinden küfür etmiş olan o kâfirler, yâhud ehli kitabdan olmakla beraber müşrik olan kâfirler (.......) kendilerine beyyine gelinceye kadar infikâk edecekler değil idi -ya'ni bulundukları o hallerinden ayrılacak, ayırtlaşacak değiller idi. MÜNFEKKÎN, (.......) ün haberidir. «Hattâ» da ona müteallıktır. BEYYİNE, ma'lûm ki, nur gibi kendisi beyyin, ya'ni gayet açık olup da başkasını da beyan eden açıklatan demektir. Onun için müddeıynin da'vasını açık, vâzıh surette beyan ve isbat eden şâhide, sağlam nâtık huccete ve mu'cizeye beyyine ıtlak edilir. Burada da hakkı beyan ve isbat edecek açık ve kat'î hucceti nâtıka veya mu'cize demektir ki, murad ne olduğu şununla beyan olunmuştur: |
﴾ 1 ﴿