ZİLZÂL

Zilzâl sûresi, Zelzele sûresi, (.......) sûresi denilen bu sûre İbn-i Abbas ve Mücahid ve Ata kavillerinde medenîdir. İtkanda buna İbn-i ebî Hâtimin ebu Sa’îdi Hudrî radıyallahü anhten tahric eylediği şu hadîs ile de istidlâl eylemiştir: Ebû Sa’îdi Hudrî radıyallahü anh demiştir ki,  nâzil olunca Ya Resûlallah dedim: Ben her halde amelimi görecek miyim? Evet buyurdu, o, büyüğe büyük; dedim, evet buyurdu; küçüğe küçük? Dedim, evet buyurdu, (.......) «vay anamın ağladığına! Dedim, sevin, ya Eba Sa’îd! Buyurdu: Çünkü hasene on misliyledir ilh... Müşarün ileyh Ebû Sa’îd ancak Medînede bulunmuş Ve Ühüdden sonra baliğ olmuş olduğu için bu rivayet bu âyetin ve dolayisiyle bu Sûrenin Medînede nüzulü rivayetlerini te'yid eylemiş olur.

Âyetleri - Kûfîde ve medenîi evvelde sekiz, bakisinde dokuzdur. Fark (.......) dir.

Fasılası - (.......) harfleridir.

Tirmizî ve Beyhekî ve gayrilerinin İbn-i Abbastan merfuan rivayet eyledikleri sahih bir hadîste (.......) Kur’ân’ın nısfına muadildir» diye, diğer bir hadîste de rub'u diye varid olmuştur. Evvelkinin vechi şöyle beyan olunmuştur: Kur’ân’ın ahkâmı Dünya ahkâmı ve Âhıret ahkâmı olmak üzere iki kısımdır. Bu Sûre de icmalen Âhıret ahkâmını müştemildir, ihracı eskal ve

hadîsi ahbar ile kariadan ziyadedir. Diğerinin vechi de: Bu Sûrenin takrir eylediği ba'se îman bir Hadîs-i şerifte rivayet olunan iymanın dörtte biridir. Tirmizînin rivayet ettiği vechile Hadîs-i şerif şöyledir: (.......) Bir kul şu dörde îman etmedikçe mü'min olmaz. Allahdan başka İlâh olmadığına ve benim Allah’ın hakk ile gönderdiği Resûlü olduğuma şehadet eyler ve mevte îman eyler ve mevtten sonra ba'se îman eyler ve kadere îman eyler.

1

Arz o sarsıntısiyle sarsıldığı

(.......) Arzın o zilzâli -zelzelesi, Yerin hareketi arz dediğimiz zangır zangır sarsıntısıdır. Zell, hareket ma'nâsı ifade ettiği için zelzele ve zilzâl onun muzaafı olarak tekerrürü ifade eder. Bilhassa izafetle ifade edilmesi Arzın mümkin olabilen bütün şiddet ve dehşetiyle sarsıntısına işarettir ki, murad Sûre-i Hacte geçtiği üzere (.......) buyurulan, Vakıada ve daha bir çok Sûrelerde (.......) gibi âyetlerde beyan ve ıhbar edilmiş olan Kıyamet zelzelesidir.

2

Ve Arz ağırlıklarını çıkardığı

(.......) Arzın eskalini, ya'ni ağırlıklarını çıkarmasında iki rivayet vardır. Birisi; ölüleri kabirlerinden fırlatıp çıkarmasıdır ki, (.......) âyetinin mazmunudur. Bu ise ba's demek olacağından nefhai sâniyeye işaret olur. Birisi de içindeki defînelerin, hazînelerin, ma'denlerin meydana çıkarılmasıdır ki, bunun da nefhai ulâda, ya'ni ilk zelzelede olması zâhirdir. Ba'zı haberlerde eşratı saatten olan Deccalın günlerinde Arzın kezleri meydana çıkacak diye vârid olmuştur. Bunu da ba'zıları ona haml eylemiş ise de o, zelzeleden evvel olan ıhracat olduğu, halbuki burada murad zelzele ile hudûse gelecek ıhracat olmak zâhir bulunduğu cihetle demişlerdir ki, bu, Deccalın zamanında çıkarılanlardan başka olarak kalmış olan bütün künuz ve defâinin zelzele ile fırlatılıp çıkarılmasıdır. Ancak nefhai ulâda mı nefhai sâniyede mi? Bunda da her iki ihtimali söyliyenler olmuştur. Ba'zıları demişlerdir ki, bu zelzeleden murad birinci zelzeledir. Arz o vakıt künuzünü çıkaracak, yeryüzü altın dolacak da ona iltifat eden olmıyacak, altın o zaman sanki insana şöyle bağıracak:

Sen benim için dînini ve Dünyanı tahrib etmiyormıydın? sonra onun çıkarılmasının neticesi bir de (.......) hukmünün zâhir olması olur ki, bu da ikinci nefhadan sonra olur. Nakkaş, Zeccac, Münzir İbn-i Sa’îd gibi bir hayli müfessirîn de her iki rivayeti cem' ile eskal hem mevta hem künüz ikisine de şamil olduğunu söylemişlerdir. Zâhir olan da bu olmalıdır, İbn-i Abbastan da iki rivayet olduğu söylenmiştir. İkisinde de bunu, zikrolunduğu üzere nefhai sâniyeye yâhud her iki nefha müddetini bir vakıt ıtibar ederek ikisine de hamledenler olmuş ise de nefhai sâniye (.......) ile beyan olunacağına nazaran bu ıhracı nefahi ûlâ hâli olarak anlamak (.......) nın da tekrar edilmemiş olması ıtibariyle daha zâhirdir. Yıkım nefhası olan nefhai ûlâda ölülerin çıkarılması ise hayy olarak değil, ölü olarak fırlatılıp fırlatılıp atılmaları demek olur ki, o vakıt (.......) olduğu gündür. (.......) olduğu ve (.......) olmak üzere bulunduğu hengâmdır. (.......) olmaktadır. Henüz (.......) olmamış (.......) kumandası daha verilmemiştir. Bu bittemsil henüz bir volkanın patladığı, bir harbin evzarını ortaya atmaya başladığı mobilzasyon esnasındaki ıztırabat gibi mukaddime kabilinden olarak (.......) mısdakınca boşalma hengâmıdır ki, o harbin neticesine irip de evzarını indireceği (.......) hukmünün zuhur edeceği asıl haklanma ve hisab devrini açacak olan nefhai sâniye ondan sonra olacaktır.

ESKAL, tahrik ile cebel vezninde «sekal» in cem'idir ki, Râzînin ifadesince sekal metaı beyt, ya'ni ev eşyasıdır. Kamusta sekal, müsafirin, ya'ni yolcunun ağırlık ta'bir olunan meta' ve haşemine ve sahibinin çokluk kullanmayıp hıfz-u sıyanet eylediği nefîs ve kıymetli şey'e denir. Netekim (.......) Hadîs-i şerifinde sekaleyn

bu ma'nadadır. İns-ü Cinne sekaleyn denilmesi Arzın içinde ve üzerinde bulunmaları ı'tibariyle onun sekali, ağırlığı gibi olmalarından, yâhud amellerinin günahlarının ağırlığındandır denilmiştir. Ve demişlerdir ki, meyyit, Arzın içinde iken onun ağırlığı, Arzın üstünde iken ona ağırlıktır. Künûz da Arzın nefâisi olmak ma'nasına eskalidir. (.......) Eskal yolcunun ağırlıkları, meta' ve haşemi ma'nasına olduğuna göre (.......) buyurulmakla o zelzele halinde Arz seferberlik yapan bir yolcuya ve içindeki emvat ve künûzu o yolcunun ağırlığını teşkil eden meta' ve haşemine teşbih edilmek suretiyle bir istiarei mekniyye yapılmış demek olur.

ESKAL, kesr-ü sükûn ile «sıkal» in cem'i olabileceği de söylenmiştir ki, hımli batın, ya'ni karın yükü ma'nasınadır. Bunun da künûz ve emvata ıtlâkı teşbih ve isti'are suretiyledir. Bu ma'nâ (.......) âyetine daha muvafıktır Râzî Eskalin esrar ma'nasına olmasını da ikinci bir kavl olarak nakl eylemiştir.

Ya'ni o gün Arz bütün esrarı keşf edecek, açıklayacak (.......) buyurulduğu üzere lehte veya aleyhte şehadet edecek demektir. Âlûsî buna me'sûre muhalif ve baiddir, demiş ise de muhtemildir. Maamafih en kuvvetli vecih, Arzın seferberliğini ifade eden birinci vecihtir.

Ya'ni tahrik ile Sekalin cem'i olmasıdır. Arzın zikri geçmiş iken zamir mevki'inde tekrar izharı ziyade takrir içindir. Arzın gayrı Arza tebdiline iyma için de denilmiştir. Zâhiri hal bu ihracın zelzele sebebiyle olmasıdır. Lâkin Terettüb kasd edilmiyerek her iki hâdise re'sen birlikte olarak mülâhaza ettirilmek için fa' ile atf edilmeyip bir (.......) tahtinde vâv ile (.......) buyurulmuştur.

Hulâsa: o zilzâl ve ihrac olduğu

3

Ve insan "noluyor buna?" Dediği vakıt

(.......) ve insan buna ne oluyor; dediği vakıt -böyle denilmesi hevlin azametini tasvir içindir.

Ya'ni o zelzele o ihracı

her gören insan dehşetinin azametinden şaşırarak bu Arza ne oluyor? Nedir bu hal diye beht ü telâşa düştüğü o belâlı vakıt. Ba'zıları demişlerdir ki, onu gören kâfirler öyle söyliyecek (.......) diyecekler, mü'minler ise (.......) diyecekler. Fakat bu fark nefhai sâniye ile ba'sededir. İlk zelzele de ise mü'min ve kâfir her insana umumu zâhirdir. (.......)

4

O gün bütün haberlerini anlatır

(.......) dan bedeldir.

Ya'ni o vakı'alar olduğu gün o Arz (.......) bütün haberlerini tahdis eyler,- havadislerini halen veya kalen haber vererek anlatır.

5

Çünkü rabbın ona vahy eylemiştir

(.......) Çünkü rabbın ona, ya'ni Arza vahy eylemiştir. -Tahdîs etmesini sür'atle emr-ü telkîn etmiştir de o sebeble Arz o haberleri söyler, anlatır. Keşşafta derki: Arzın tahdîs ve iyhâsı mecazdır.

Ya'ni Allahü teâlâ Arzda öyle ahval ihdas buyururki onlar lisan ile tahdîs makamına kaim olur. Hattâ ne oluyor buna diyenler o ahvale bakarlarda onun ne için zelzeleye tutulduğunu ve ne için o ölüleri dışarı attığını bilir. Ve bu vak'alar Peygamberlerin inzar ve tahzir edip durdukları vakı'a olduğunu anlarlar. Bu ma'naca vahiy «kûn feyekûn» emri gibi tekvîni olmuş olur. Maamafih bir de denilmiştir ki, Allahü teâlâ Arzı o zaman hakikaten intak edecektir de o üzerinde işlenmiş olan hayr-ü şerri haber verecektir. Resulullahdan da rivayet olunmuştur ki, herkese karşı üzerinde ne amel yapdığına şehadet edecektir (.......) Arza vahiy onun kabili hayat olan eczasına vahy olarak mülâhaza edilirse bu tahdîs ve vahyin hakikaten nutuk veya kitabet halinde ihbar ve i'lâm ma'nasına olarak anlaşılmasında müşkilât çekilmez. Hasılı onun ne olduğu o vakıt hakikat göz önüne döküldüğü zaman anlaşılacaktır. «iza» nın cevabı (.......) dür.

6

O gün nâs, müteferrık surette fırlıyacaklardır, amelleri kendilerine gösterilmek için

(.......) o gün insanlar fırka fırka, muhtelif halde sudur edeceklerdir. -SUDUR, vürudün zıddıdır. VÜRUD, suya gitmek olduğu gibi sudurda sudan dönmektir. Ta'biri âharle vârid gelen, sâdir giden demektir.

Ya'ni varmış oldukları yerden dönüp çıkacaklar, kabirlerinden mevkıfe, mahşere doğru muhtelif surette fırlıyacaklar, kimisi yüz aklığıyle kimisi yüz karasıyle, kimisi selâmet, kimisi korkular, dehşetler içinde, kimisi binidli, kimisi yayan, kimisi serbes, kimisi zencirlerle mukayyed, hasılı kimisi bahtiyar, kimisi bedbaht, yâhud İbn-i Abbastan merviy olduğu üzere (.......) mucebince her dîn ve millet sahibi ayrı olarak kendi önderleri arkasında, yâhud (.......) buyurulduğu üzere her ferd ilk yaradılışı gibi tek başına olarak, yâhud ba'zılarının kavlince aktara göre dağılmış olarak sâdır olacaklar.

Yâhud mahşere vürud ettikten sonra kimisi kitabını sağından almış ashabı yemînden olarak Cennete gitmek üzere kimisi de kitabını solundan veya arkasından almış ashabı şimalden olarak Cehenneme gitmek üzere mahşerden ayrılacaklar (.......) amelleri kendilerine gösterilmek için -ki, hayır veya şer her ne işlemişlerse ona göre cezasını almak üzere amellerini hakkıyle görsünler, defterleriyle mizanlariyla hisablarına vâkıf olsunlar. Bu ma'na sudurün mahşere doğru olmasına nazarandır. Mahşerden sudure nazaran ise hayır veya şer her ne ise amellerin cezasını görsünler, ya'ni ehli Cennet Cennete, ehli Cehennem Cehenneme girsinler demek olur.

7-8

Ki, her kim zerre mıkdarı bir hayır işlerse onu görecek

Her kimde zerre mikdarı bir şerr işlerse onu görecek

(.......) Zira her kim bir zerre mikdarı hayır işlerse onu görecektir, her kim de bir zerre mikdarı şer işlerse onu görecektir.- (.......) iraenin neticesini tafsîl içindir. (.......) görülür görülmez derecede gayet küçük karıncadır. Güneşin şuaında sezilebilen

hebâya da denilir. İbn-i Abbastan merviydir ki, elini toprağa sokmuş kaldırmış sonra üflemiş de işte bunlardan her biri bir miskal zerre demiştir. İkisi de kıllette meseldir. Gerçi bizim bir zerre dediğimizin içinde bile bir âlem vardır. Fakat mes'uliyyetin asgarî derecesi beşerî hissin tealluk edebileceğini en küçük mikyas ile ifade edilmiştir. Asıl Murad ise en cüz'î bir hayır veya şerrin bile ındi ilâhîde zayi' edilmiyeceğini beyandır.

0 ﴿