TEKÂSÛR

Tekâsür sûresi, buna Ashab arasında Makbüre sûresi denildiği dahi merviydir. Meşhudu, Mekkîdir. Maamafih ıhtilâf da edilmiştir. Ebû Hayyan: cemîi müfessirîn kavlince Mekkîdir, Buharî Medenî demiştir, diyor. Suyutî de: eşheri Mekkîdir, muhtar olan Medenîdir, demiş. Âlûsî de Mekkî olduğunu alelıtlak zikrettikten sonra Ebû hayyanın kavlini ve Süyutînin atîde nakledeceğimiz eshabı nüzul miyanında medeniyyeti andıran İbn-i ebî hâtim rivayetiyle muhtarına istidlâlini nakledip «medenî olduğuna edillenin kuvvetinden dolayı ba'zı ecille hakk olan budur dedi diye bir tercih kaydeylemiştir. Lâkin mekkiyyeti eşher denildikten sonra ona karşı âhâd ile istidlâlin kuvveti garîb olur.

Âyetleri - Bilitfak sekizdir.

Fasılası - (.......) harfleridir.

Bu Sûre, Karia üzerine bir nasîhat ve inzardır.

1

Oyaladı o çokluk kuruntusu sizleri

(.......) İl'ha etti sizleri -ELHA, lehivden if'aldir. (.......) râbiaten vakı' olduğu için, yaye kalb edildiğinden elif yadan mübeddel olarak yazılır. Eğlence demek olan lehvin aslı gaflet olduğundan ilha, eğlemek, boş birşey ile iğfal ve işgal eyliyerek oyalamak, işinden alıkoymakdır. (.......)

TEKÂSÜR -Çokluk kurumu, gururu, iddiası. Kesretten tefâul. Biz çoğuz, hayır biz çoğuz diye yekdiğeriyle çokluk yarışı, çokluk gösterişi etmek, çokluk sevdası veya çokluk izharı ile kurumlanmak, tefahur eylemektir ki, ehli Dünyanın umumiyyetle kapılıp aldandığı bir gurur haletidir. Neyin çokluğu ve neden alıkoyduğu zâhiren tasrih olunmıyarak ilhâ ve tekâsür mutlak zikredilmiştir. Zîra makamın ıktizasına göre zihin, muhtemil olan her şey'e zâhib olabilmek itibariyle ıtlâkın bir belâgati şamilesi vardır. Bununla beraber manen takyîde delâlet eder karînede yok değildir.

EVVELÂ: İlha, oyalamak, iştiğal edilmesi lâzım gelen hakikî maksaddan ve mühim olan iş ve vazîfeden eğleyip

alıkoymak demek olduğu ve bundan evvelki Sûrede karia ve mîzan zikredilmiş bulunduğu gibi bundan sonra da kabirler zikrolunacağı cihetle ilha, gerek vacib ve gerek mendub olan vezaîf ve a'malden, İnsanın hakikaten işine yarar mâya'nisi, maksudu olması lâzım gelen: zikir, ma'rifet, tefekür, tedebbür, şükür, tâat ve ıbadet gibi umurı mühimmeden alıkoymak, tekâsür de buna mukabil Âhırette işe yaramıyacak, o karia günü ameller tartılırken mîzanda ağır basmayacak, o narı hamiyeden korumıyacak ve binaenaleyh fânî Dünyada insanı aldatıp Âhırete yalnız hisab, hüsran, azâb bırakacak olan gurur meta'ı şeylerin çokluğiyle tefahür demek olacağı anlaşılır ki, sureî Hadiddeki (.......) âyeti mantuku demektir. Netekim Buharîde İbn-i abbasdan «mal ve evlâdda tekâsür» denilmiştir.

SANİYEN (.......) de (.......) ahd için olarak sebeb-i nüzuldeki ma'naya işaret olur. Bunda ise bir kaç rivayet vardır. Bir çok müfessirînin zikrettiklerine göre Benî abdi menaf ile Benî sehm, hangimiz daha çoğuz diye tefâhur edilmişlerdi. Abdi menaf oğulları çok geldi, bunun üzerine Benî sehm, bizi dediler: cahiliyyede bağıy, helâk etti, haydin hem sağ olanlarımızı hem ölmüş bulunanlarımızı sayışalım!, bunda da Sehmoğulları çok geldi, bu Sûre bunun üzerine nâzil oldu, bazı rivayette de kabirlere kadar gittiler (.......) İbn-i ebi hatimin ebi büreydeden bir tahrîcine göre de: Ensar kabîlelerinden Benî hâris ve Benî hars tefahur ve tekâsür etmişler, bir taraf «bizde fülân ve fülân gibiler var» demiş, diğerleri de öyle demişler, böyle dirileriyle tefahur ettikten sonra haydin kabirlere gidelim demişler, varmışlar, bir taraf kabirlere işaret ederek sizde fülân ve fülân gibiler varmı? demiş, diğerleri de o suretle mukabele etmişlerdi (.......) bunun üzerine nâzil oldu, demiştir. Bu iki rivayete göre demek sebeb-i nüzul: ölülerle dahî iftihar edecek derecede aded ile tekâsürdür. Bu ma'nada olan tekâsürler de delâleten

buna ilhak edilmek lâzım gelir. Ancak evvelkinde bilfi'il kabirlere kadar gidilmemiş, sade kabirlerde bulunan ölülerin nam ve adedi anılarak tefahur olunmuştur. Diğerinde ise bilfı'il kabirlere kadar da gidilmiştir. Bir de Ensar Medînede olduğu için bununla Sûrenin Medenî olduğuna da istidlâl edilmiştir. Evvelki ise meşhuru vechile Mekkî olduğunu gösterir.

Bunlardan başka, İbn-i Cerir ve Âlûsînin kaydettiği vechile buhâri, Übeyy İbn-i Kâ'b radıyallahü anhten tahric eylemişlerdir: demiştir ki, biz şu (.......) yanî Âdem oğlunun iki vadî malı olsa üçüncü bir vadî daha temennî ederdi, âdem oğlunun karnını ancak toprak doldurur, sonra Allah tevbe eden kabul ile nazar buyurur» kelâmını Kur'ândan görürdük (.......) nâzil oldu (.......) Tirmizî ve İbn-i Cerir Abdullah İbn-i Şihhirden tahric eylemişlerdir ki, müşarünileyh Peygamber sallallahü aleyhi vesellem hazretlerinin huzuruna varmış Resulullah (.......) okuyormuş, buyurmuş: (.......) yanî Âdem oğlu malım malım der, halbuki malından sana ancak tesadduk edip geçirdiğin, yâhud yeyip tükettiğin, yâhud giyip çürüttüğünden başka ne var? Tirmizî bu hadîs hasendir, sahihtir der, İbn-i cerir de derki: Resulullahın (.......) okuyup da akıbinde öyle buyurması tekasürün mal tekâsürü olduğunu iş'ar eder. İşte bu rivayetlerden dolayı müfessirînin bir kısmı evvelki rivayetlere nazaran bu tekâsürden murad aded çokluğiyle tefahur olduğuna kail olmuşlar, bir kısmı da sonraki rivayete nazaran mal tekâsürü olduğuna kail olmuşlardır. Evvelkiler sebeb-i nüzul olmakta zâhir olduğu gibi sonrakide Resulullahdan varid olan sahih bir tefsir olduğu cihetle Buharînin de işaret ettiği vechile ikisini de cem'etmek âyetin ıtlâkına daha muvafık ve evvelâ beyan olunan iyzaha ve sureî Hadid âyetine de mutabıktır. Şu halde bundan

alelumum her şeyde çokluk yarışının mezmum olması lâzım gelmez, çokluğiyle iftihar edilecek şeyler de vardır. Râzî de derki: âyet, tekâsür ve tefahurun mezmum olduğuna delâlet ediyor. Akıl da saadâti hakikiyye de tekâsür ve tefahurun gayri mezmum olduğuna delâlet eder. Hazret-i Abbasın sikayet elinde olmasiyle tefahuru üzerine Hazret-i Aliy: ben kılıcımla küfrün hortumunu kestim, küfür, müsle, yani burunu kulağı kesik oldu da siz müsliman oldunuz demişti, bu onların gücüne gitmişti, bunun üzerine surei tevbede (.......) âyeti nâzil oldu diye varid olan rivayet de bu cümledendir. (.......) âyetinin tefsirinde de insanın başkaları tarafından kendisine iktida olunacağını zannettiği takdirde tâat ve mehasini ahlâk ile tahdîsi ni'met olmak üzere iftihar etmesi câiz olduğuna dair söz geçmiştir. Binaenaleyh sabit olurki: mezmum olan mutlak tekâsür memduh ve mahmuddur. Ve hayratın aslı odur. Onun için (.......) deki (.......) istiğrak için değil, ahdi sâbık içindirki o da Dünya lezâiz ve alâikıyle tekâsürdür. Çünkü Allah’a tâat ve ubudiyyetten alıkoyan odur. Bu cihet akıllarda mukarrer ve edyanda müttefekunaleyh olduğu cihetle tekâsür üzerine harfı ta'rif idhali güzel olmuştur (.......) Biz de şunu ilâve edelim ki, hayratta müsabeka, yarış yalnız câiz olmakla kalmaz aynî zamanda (.......) emirlerile memurünbih olduğunda da şübhe yoktur (.......), emir (.......) tergibdir. Razînin akıldan muradı da bu gibi nususun delâletleri olmak gerektir. Bununla beraber hayrat ve tââtteki çokluk yarışında da Allah için ihsan ve ıhlâs ve tahdîsi nimet halleriyle riya ve kibir tarzında gurur ve tefahuru ayırmak (.......) gibi âyâtı celile mazmunlarını unutmamak lâzım gelir. Zira hayır ve güzel amellerin güzelliği ve mîzanda ağır gelmesi yalnız

kemiyyetlerindeki çokluğundan dolayı değil, daha ziyade keyfiyyetlerindeki hulûs ve ihsan iledir. Zira (.......) buyurulmuştur. Burada mezmum olan tekâsür de o gibi güzel amellerden alıkoyan ve mahiyyetinde bir nevi' lehiv bulunan tekâsürdür. Bunun nihayet kabre gidinceye kadar aldatan öyle dünyevî şeylere müteallık tekâsür olduğuna şu da delâlet eyler.

1 ﴿