HÜMEZE

Bu Hümeze Sûresidir, hiç hilâfsız Mekkîdir,

Âyetleri - Dokuzdur.

Fasılası - (.......) harfidir.

1

Veyl bütün "hümeze lümeze" güruhuna

(.......) Sûrenin de ismi olmak münasebetiyle mealde aynen muhafazasını daha muvafık gördüğümüz bu hümeze kelimesi hemmaz, gammaz gibi hemzden mübalega sıygasıdır ki, lüane, duhake gibi adeti ifade eder. Asıl mefhumu hemzi çok yapan, âdet edinenler demektir. Hemz, Kamusun beyanına göre gamz vezninde ve muradifidir. El ile cimdirmek ve dürtmek, kakmak, vurmak -Netekim mihmez, mihmaz, ya'ni mahmız, mıdıl ve çekiç veya mıdıllı değnek demek olan mıhmeze bu ma'nalardandır- ve bir dar yere sıkıştırmak -ki, hemze bu ma'nadandır. Çünkü mahrecinden sıkıntı ile çıkar- ve ısırmak ve kırmak ve yere çalmak ma'nalarına gelir. Ve şu halde hümeze bunlardan birini veya hepsini çok yapan, âdet edinen demek olur. Bu ı'tibar ile hâmiz gibi çimdikci, çekiştirici, dürtüşdürücü, kakışdırıcı, vurucu, kırıcı, atıcı, sıkıcı, ısırıcı mefhumlarını ifade edebilir. Lâkin urfı lügatte hâmiz ve hemmazdan daha mubalâgalı olarak hümaze inceden inceye veya geriden geriye istihfaf ve istihza ederek şunun bunun namusu ve haysiyyeti ile oynatıp incitmeyi, zemm-ü kadeh ile gıybet ederek ayıplayıp kınamayı, şunu bunu dürtüşdürerek öteye beriye koğuculuk etmeyi âdet ve san'at edinmiş çekiştirici gammaz ma'nasına müteâref olmuştur ki, böyle olan kimseler fursat buldukça hemzin her ma'nasını yapar. Eli erdiği insanları cımbızlar, çimdikler, dürter, kakar, ısırır, çarpar gibi kırar incitir, o yolda geçinir. Onun için bu ma'naların hepsinden kinaye olarak hümeze, gammazlığı âdet ve san'at edinmiş kimselere ıtlak edilmiştir.

Ya'ni asıl hakikatı el ile sıkmak, cimdirmek, dürtmek, vurmak, kırkmak iken ağızla dile ısırmak, zemm-ü gıybet ve istihfaf ile gönül incitmek ve kırmak ma'nasında kinaye olarak şayi' olmuştur. Kinayeler hakikatin de iradesine mani' olmıyacağı cihetle (.......) de her ma'na dahil olur.

Ya'ni gerek el ile gerek dil ile maddeten veya ma'nen şunu bunu itip kakmayı, kırıp incitmeyi âdet edinmiş gammazlar güruhunun hepsi Cehennem uçurumunda, Veyl deresinde, husran içinde kahr olmağa mahkûmdurlar vay hallerine sonra lümeze de hümeze gibidir, mızrak saplar gibi ta'n etmek, ayıblamak, ve kaş göz kırparak işaret ederek eğlence suretiyle birini diğerine göstermek ma'nalarına olan lemzden, lümeze dahi daima herkesi ta'yib etmeyi ve şuna buna ayıb ve nakîsa isnad ederek eğlenmeyi âdet edinmiş, kendini beğenmiş atak demektirki hümezeye muradif ve farklı olarak da kullanılır. Zemahşerînın beyanına göre hümezenin aslı kırıcı ma'nasından, lümezenin aslı da ta'n edici saplayıcı ma'nasındandır. Keşşafta derki: hemz, hezm gibi kesr, ya'ni kırmak, lemz de ta'n etmektir. «Lemezehu ve lehezehu» denilir. Taanehu» demektir. Murad, nâsın ırzlarını namuslarını kırmak ve gıybetlerini yapmak ve haklarında ta'n etmektir. Ve lüane, duhake gibi fuale binası onun, o kimsenin alışmış olduğu âdeti bulunduğuna delâlet eyler, şâir: (.......)

Demiştir. Daha evvel İbn-i cerîr de Ziyadi a'cemin: «bana mülakî olduğun zaman yalandan bana meveddet göstererek yanaşırsın ve eğer gıyabda bulunursam o vakıt da hamiz lümeze, kesilirsin» demek olan işbu: (.......)

Beyti ile hümeze nâsı gıybet edip bugz ettiren, lümeze de gıybet edip ta'n eyliyen demek olduğuna istişhad eylemiş ve ba'zı rivayetler nakl ederek demiştir ki, İbn-i Abbastan: Allahü teâlânın veyl ile başladığı kimseler kimlerdir diye sorulduğunda «nemîme, ya'ni koğuculuk ile gezenler, dostlar arasını ayıranlar en büyük ayb arıyanlar» demiştir. Mücahidden de üç muhtelif kavil rivayet

edilmiştir. 1- Hümeze, nâsın etlerini yer olan, lümeze ta'an ve atak. 2- Bunun aksine olarak; hümeze ta'an, lümeze nâsın etlerini yer olan. 3- Hümeze lümeze birisi nâsın etlerini yer olan, diğeri ta'an, bu delâlet eylerki bu haberi tahdis eyliyenlere bu iki kelimenin te'vilinden işkâl vaki' olmuş, onun için ondan rivayet edenler ıhtilâf eylemişlerdir. Râzî de (.......) âyetiyle Keşşafın ifadesi üzere beyandan sonra derki müfessirînin bunda müteaddid elfazı vardır:

BİRİNCİSİ: İbn-i Abbastan hümeze mugtab: gıybetçi, lümeze ayyab: ayıbcı,

İKİNCİSİ: İbn-i Zeydden: hümeze el ile, lümeze lisan ile,

ÜÇÜNCÜSÜ: Ebül'âliyeden: hümeze yüze karşı, lümeze arkadan.

DÖRDÜNCÜSÜ: Hümeze cehren lümeze sirren kaş ve gözle.

BEŞİNCİSİ: Hümeze lümeze nâsa hoşlanmıyacakları lakablar, dakanlar, Velîd İbn-i Mugîre bunu yapardı, lâkin bu riyaset mansıbına yakışmaz, döküntülerin âdetindendir. Bunda nâsın sözlerini, fiillerini seslerini güldürmek için taklid edenler de dahil olur.

ALTINCISI: Hasenden: hümeze gözünü kırparak celîsine hemz eden, lümeze ıhvanını kötülükle zikr edip ayıblayan.

YEDİNCİSİ: Zikr olunduğu üzere İbn-i Abbastan nemîme ile gezenler, ahbab beynini açanlar, nâsın aybını arıyanlar. Bunları nakl ettikten sonra Râzî: şu ıhtarı da yapar: bilinmeliki bu vecihlerin hepsi de mütekaribdir, bir asla raci'dir, o da ta'n ve izharı ayb ma'nasıdır. Sonra da bu iki kısımdır: ya hased ve kîn sırasında olduğu gibi cidd ile olur, yahûd da eğlence ve güldürme kabîlinden hezl ile olur. Bunlardan her biri de ya dîne ve

tâata müteallık bir emirde olur veya dünyaya teallûk eder. Bu da surete ve yürümek, oturmak, kalkmak gibi şeylere teallûk ederki envaı çoktur ve gayrı mazbutdur. Sonra bu dört kısımda izharı ayb, ba'zan hâzır için olur. Ba'zan da gaib için olur. Her iki takdirde de ya lâfz ile olur veya baş ve göz ve saire ile olur. Ve bunların hepsi nehiy tahtinde dahildir. Ancak bahis lâfzın lügatca neye mevzu' olduğundadır. Lâfzın mevzu' olduğu lâfzan menhî olur, mevzu' olmadığı da delâleten menhî olur. Peygambere teallûk edince de daha büyük cürm olur (.......) Sahib Keşşaf birde demiştir ki, hümeze lümeze mîmin sükûniyle de okunmuştur. Bu ise gülünç şeyler, garîb ve tuhaf gevezelikler yapan zevzek maskaradır ki, kendisine hem gülünür hem söğülür (.......) Demek ki, mîmin sükûniyle olan fethiyle olanın ma'kûsu gibi bir ma'na ifade ediyor. Üstün olan fail, sakin olan mef'ul ma'nasında olmuş oluyor. Netekim (.......) nın fethiyle duhake, şuna buna çok gülen edebsize denir, (.......) nın sükûniyle duhke de çok gülünç, herkese gülünç olan maskaraya denir. Kezalik aynın fethiyle lüane, çok la'net eden, aynın sükûniyle lü'ne, çok mel'un demektir. Demek ki, sâkin okunan, üstün okunandan daha alçaktır. O halde üstünün zemminden daha alçağın zemmi evleviyyetle anlaşılır. Onun için âyette hümeze lümeze mîmin fethiyledir. Aşere kıraetlerinin hepsinde hattâ şazlar da dahil olmak üzere ondört kıraette mîmler üstün okunmuştur. Çünkü (.......) den de anlaşılacağına göre asıl murad, kendini beğenmiş, herkesten üstünlük taslıyarak âlemi eğlenircesine şunu bunu gizliden açıktan yüzünden veya arkasından eliyle veya diliyle taşlayıp inciten, namus ve haysiyyetiyle oynıyan gammazlıkla koğuculukla yüze çıkıp yaşamak, eğlenmek istiyen atagan mağrurların husranını beyandır ki, bunlar daha evvelki Sûrede geçen tekâsür kendilerini ığfal etmiş olanlardandır. Bundan sonraki Sûrede ashabı fîlden bahs olunması da buna delâlet eyler.

Bunun sebeb-i nüzulüne gelince: İbn-i cerîrin Muhammed İbn-i sa'd tarikıyle İbn-i Abbastan tahricine göre: nâsa lemz-ü hemz eder bir müşrik idi. Hasen, Verka, İbn-i ebî nüceymden de: Cemîl İbn-i âmiri cümehî hakkında nâzil oldu denilmiş. Hasen Verkadan naklen demiştir ki, hümeze lümeze Cemîl İbn-i Âmir hakkında nâzil oldu, fakat bir kimseye hass değildir. Ba'zı ehli arabiyye de bu, demiş: Arabın âmmı zikr ederek vahidi kasd etmesi kabîlindendir. Netekim sözde birisi diğerine ben seni aslâ ziyaret etmiyeceğim demesine karşı her kim beni ziyaret etmezse ben de onu ziyaret etmem denilirki maksad ziyaret etmeyeceğim diyene cevabdır. Lâkin diğerlerinin dediği gibi doğrusu maksad, hassı irade değil, lâfzın umumu vecihle bu sıfatta olanların hepsi murad olunmaktır: Mücahid de: (.......) bir kimseye hass değildir, Demiştir (.......) Keşşafta da derki: ahnes İbn-i şürayk hakkında nâzil oldu, âdeti gıybet ve vakîa idi denilmiş, Ümeyye İbn-i halef hakkında da denilmiş, Velîd İbn-i mugîre ve Resulullaha gıybeti hakkında da denilmiştir. Sebebin hass ve vaıydin âmm olarak o çirkinliğe mübaşeret edenlerin hepsine şamil olması da caizdir (.......) Bunun zâhiri vechile umumu murad olduğuna aşağıda (.......) diye bunlara cemi' zamiri gönderilmesi karinedir. Ancak bu (.......) ün evvel emirde şöyle müfred olarak bir bedel ile ta'rif ve tavsîf olunması da umum içinde bir hususiyyet kasd edilmiş olduğunu da anlatır, zira

1 ﴿