MÂ'ÛN

Bu Mâun Sûresine (.......) Sûresi, (.......) Sûresi dahi denilir, Cumhûr kavlinde Mekkîdir. Dürri mensûrda mezkûr olduğu üzere İbn-i Abbastan ve İbn-i Zübeyrden de İbn-i Merdûye öyle tahric eylemiştir. Lâkin Bahirde İbn-i Abbas ve Katâde kavlinde medenî olduğu söylenmiş, Dahhâkten de böyle nakl edilmiştir. Âlûsînin nakline göre müfessir Hibetullahı darîr «yarısı Mekkede As İbn-i Vâil, yarısı da Medînede Münafık Abdullah İbn-i Übeyy sebebiyle nâzil oldu» diye de bir kavil söylemiştir. Mâun, zekât ma'nasına da geldiğine ve zekât Medînede farz kılınmış olduğuna göre bu Sûrenin temamen veya kısmen Medenî olması dahi melhuz ise de Mekkî Sûrelerde de mutlak zekâta dair âyetlerin bulunduğu ve Mekkede zekât tafsîlen farz kılınmamış ise de icmalen tergîb ve teşvîk yapılmış olduğu inkâr olunamıyacağı, kezâlik Münafıklar Medînede olmuş olmakla beraber Mekkede henüz islâmın intişar etmemiş bulunduğu azlık içinde de riya ve nifak yapanların bulunabilmesi dahi müsteb'ad olmıyacağı cihetle cümhûrun dediği gibi meşhûru üzere Sûrenin temamen Mekkî olması elbette daha doğrudur.

Âyetleri - Irakîde yedi, bakîsinde altıdır, Fark (.......) dedir.

Fasılası - (.......) harfleridir.

Bundan evvel de işaret olunduğu üzere Fîl Sûresiyle, Kureyş Sûresinin âhiri Vettîni Sûresinde (.......) âyetindeki emniyyeti bir izah ve ıhtar olduğu gibi dînin ve ibadetin ruh ve ehemmiyyetini tanıtmak üzere dinsizlerle mürâ'îlerin, Münafıkların huylarını birer numune ile göstererek hulâsa eden bir Sûre dahi Kureyş Sûresindeki (.......) emrini tanımıyanların ba's-ü cezaya inanmıyanların halinden tutarak evvelki Sûreleri de düşündürmek üzere ta Vettîni Sûresindeki (.......) âyetini ıhtar eyliyen bir âyet ile başlamıştır ki, bu ıhtarın hasılı: bak! Dîni tekzib edenler insanın yaratıldığı «ahseni takvîm» den ne kadar aşağı düşüyorlar? Gör anla da dînin ve ruh ve kıymetini bil demek olur.

MÂUN - Lügat ve tafsirlerin beyanına göre zekâta, atıyye ve ihsana ve az, çok menfeati bulunan her hangi bir şey'e, ve konu komşu arasında âriyet olarak verilip alınmak şanından olan, çanak çömlek, kap kacak, sufra, balta kürek ve daha böyle ev metaı ve alât ve edevâta dair yardımlık şeylere ve kimseden kıskanılmaz olan mübtezel şeylere ıtlak olunur şümûllü bir kelimedir. Bunun aslında, iştikakında ıhtilâf edilmiş, Kutrub gibi ba'zıları az bir şey' ma'nasına (.......) den fâ'ul vezninde olduğunu söylemiştir ki, «ma'n» «mâlehu ma'netün» denilirki onun birazcık bile bir şeyi yok, demektir. Bu bizim türkçemizde onun bir kıymığı bile yok, yâhud bir zırnığı bile yok ta'birimize benzer, bu surette mîmi, aslîdir, Kamusta bu esas üzere almıştır. Ba'zıları da aslı iane ve yardım demek olan «me'unet» dir. Elif «ha» dan ıvazdır demişler, bu surette mîm, zâiddir, aslı mekrüm gibi mef'ul vezninde iken elifin de ziyadesiyle «ma'ful» veznini almıştır. Diğer ba'zıları da iane ma'nasına avn den ismi mef'ul olup aslı ma'vun iken aynülfi'li fâülfi'li yerine geçirilerek mev'un yapılıp vav, elife kalb olunarak mâun denilmiş olduğuna kail olmuşlardır. Şu halde bu üç veche göre

mâ'un esasında azçok menfeati olan bir cıymık şey, yâhud yardım veya yardımlık demek gibi olarak zikolunan ma'nalarda kullanılmıştır. Bu Sûrede Hazret-i Alîden, ve oğlu Muhammed ibin Hanefiyyeden, ve İbn-i Abbastan ve İbn-i Ömerden ve Zeyd İbn-i Eslemden ve Dahhâk ve Ikrimeden rivayeten zekât ma'nasına tefsir edilmiş, Ra'înin şu beytinde de bu ma'naya kullanılmıştır:

Diğer bir çokları da İbn-i Mes'uddan, çanak çömlek gibi nâsın âriyet alıp verir olduğu kıskanılmaz, cüz'î şey ma'nasiyle tefsir eylemişlerdir. Sûrenin ismi de olmak hasebiyle aynen muhafaza etmek daha muvafık olursa da biraz bir mefhum anlaşılabilmek için mealde yardımlık diye terceme ederek iki ma'naya da işaret eylemeği daha fâideli gördük.

1

Gördün mü o dîni tekzib edeni?

(.......) gördün mü? - Hıtab yine Resulullaha ve dolayısiyle umumen hıtaba kabiliyyeti olanların her birinedir. İstifham, teaccüb suretiyle ıhzar içindir. Âlemde açlık ve tokluk, ve havf-ü emniyyet gibi yekdiğerini ta'kıb etmekte olan acı ve tatlı halleri görüp duran ve iylâf ve itilâf ile teavün ve cemiyyet içinde yaşamak ihtiyacında bulunan insanlar içinde Hak teâlânın ceza ve mükâfatını inkâr edenlerin, dîne inanmıyanların bulunması teaccüb edilecek bir şey olduğuna tenbih ederek onların haleti ruhiyyeleriyle hüviyyetlerini tanıtmak ve öylelerin huylarındaki düşgünlüklerden mü'minleri sakındırmak için nazarı dikkati celbdir.

Ya'ni ya Muhammed! Kureyş içinde küfr edenlerin neler yaptıklarını görerek anladın, tanıdın a: (.......) o dîni tekzib edeni-

Burada da dîn en mutlak, ve en esaslı mefhumu olan ceza manâsınadır. (Vettîni ye, bak) ya'ni insanların yaptıkları iyilik veya kötülük mukabilinde Hak teâlânın iyiliğe güzel sevab ile mükâfat ve kötülüğe kötü ıtab ile mücazat edeceğini, ta'biri âharle herkesin bir gün olup da (.......) mısdakınca ettiklerini bulmaları Allahü teâlânın inanılması, inkıyad ve teslim olunup mucebince amel edilmesi lâzım gelen muhakkak bir hukmü, bir Hak dîni olduğunu tasdîk etmeyip de dînin aslı yoktur, o yalandır der, cezaya inanmaz olan kimseyi gördün a... Mukatilden bunun Âs İbn-i vâili Sehmî hakkında nâzil olduğu rivayet edilmiş ki, Kıyameti inkâr eder çirkin işler yaparmış.

Süddîden Velîd İbn-i Mugîre hakkında nâzil olduğu rivayet edilmiş, Maverdî de Ebû Cehil hakkında nâzil olduğuna nakl eylemiş, Ve Rivayet olunmuştur ki, Ebû Cehil bir yetîmin vasîsi bulunuyordu. Bir gün o yetim çırıl çıplak ona gelmiş, kendi malından bir şey istemişti.

Ebû Cehil onu itivermiş ve aldırmamış idi. Kureyşin ekâbiri de çocuğa Muhammede git de sana şefaat ediversin demişler, istihzâ etmek istemişler, yetîm onların maksadlarını bilmediği için Resulullaha gelip iltimas etmesini istemişti. aleyhissalâtü ves-selâm hiç bir muhtacı redd etmek âdeti olmadığı için kalkmış, onunla beraber Ebû Cehlin yanına gitmişti, Ebû Cehil buyurun diyip merhaba etmiş, ve yetîmin malını vermişti. Kureyş bunun üzerine Ebû Cehle serzeniş etmişler, sen de sapıttın Muhammed gibi Sâbîleştin demişler, hayır demiş: sapıtmadım ve lâkin onun sağında solunda birer harbe gördüm vermezsem vuracak diye korktum. İbn-i Abbastan bir rivayette de hem bahîl hem müraî bir münafık hakkında nâzil oldu denilmiştir. Demek ki, bu Sûre bunların birisi veya hepsi sebebiyle nâzil olmuştur, fakat hukmü onlara mahsus değil, öylelerin hepsine şâmildir.

1 ﴿