NASR

Buna Sûre-i Nasr ve (.......) denilir. Nedenîdir, İbn-i Mes'uddan buna Sûre-i tevdi' dahi denildiği mervîdir, çünkü bunda Hazret-i Peygamberin irtihaline bir iyma vardır, Buharîde Hazret-i Aişeden: (.......) nâzil olduktan sonra Peygamber sallâllahü aleyhi ve sellem her kıldığı namazda (.......) derdi, rükûunda, sücûdunda bunları çok söyler olmuştu. Yine Buharîde İbn-i Abbastan: demiştir ki, Hazret-i Ömer beni meclisinde Bedir ihtiyarlariyle beraber alırdı, buna, ba'zısı içerilemiş gibi bunu niçin bizimle beraber alıyorsun bizim onun kadar oğullarımız var demiş, Ömer de o bildiğiniz cihetten demiş, yine birgün beni çağırdı, onlarla beraber aldı, sonra anladımki o gün beni onlara göstermek için çağırmış, dediki: (.......) kavli ilâhîsi hakkında ne dersiniz: ba'zıları bize nusret ve fetih ihsan edildiğinde Allah’a hamd ve istiğfar etmemiz emr olundu, dediler, ba'zısı da sükût etti, bir şey söylemedi. Bana sende mi böyle söylüyorsun; ya İbn-i Abbas; dedi, ben hayır, dedim, ya ne diyorsun? Dedi, o, dedim: Resulullahın ecelîdir ona onu bildirdi; Allah’ın nusreti ve fetih geldiği vakıt o senin ecelin alâmetidir, artık (.......) buyuruyor dedim, Ömer benim bildiğim de ancak söylediğindir, dedi.

Âlûsî der ki, İbn-i Abbastan ve gayrisinden müteaddid rivayetlerde: bu Sûre nâzil olduğu zaman aleyhissalâtü vesselamın

« (.......) = bana vefatım haber verildi» buyurduğu vârid olmuştur. Beyhekînin rivayetinde: «bu Sûre nâzil olduğunda aleyhissalâtü ves-selâm Hazret-i Fatime radıyallahü anhayı çağırıp (.......) buyurmuş, o da ağlamış, sonra da gülmüş, sorulduğunda Hazret-i Fatime demiştir ki, vefatını haber verdi, ağladım, sonra da bana ehlimden ilk lâhık olacak sensin dedi güldüm demiştir (.......) Bunun Hıccetülvedâ'da teşrık günlerinde, ya'ni Mekkede nâzil olduğuna dair bir rivayet vardır, bundan Mekkî olduğunu zann etmemelidir, çünkü medenî demek esahhı kavle göre yalnız Medîne içinde nâzil olan demek değil, Medîneye hicretten sonra nâzil olan demek olduğundan ondan sonra gerek seferde ve gerek hazerde, gerek Medînede ve gerek Mekkede nâzil olanların hepsine Medenî denilir. Maamafih gerek evvel, gerek sonra Mekkede nâzil olanlara mekkî diyenler de olmuştur. Bu ma'na ile buna da mekkî denilirse de yanlış anlatılmamalıdır, en doğrusu evvelkidir. Ve denilmiştirki: bu Sûre, âyet i'tibariyle değil, fakat Sûre i'tibariyle Kur'ânın en son nâzil olanıdır. Âlûsînin kayd ettiği vechile Müslim ve İbn-i ebî şeybe ve İbn-i merdûye İbn-i Abbastan şöyle rivayet eylemişler: bütün Kur'ândan en son nâzil olan Sûre (.......) dır. (.......) Bununla beraber Beyzavîde ve sairede çokları bunun fethi Mekkeden evvel nâzil olduğunu söylemişlerdir. Bahirde, Hayber gazasından dönüşte nâzil olduğu ve bundan sonra Resulullahın iki sene yaşadığı zikr edilmiştir. Hattâ Hayber gazası yedinci sene olduğu cihetle iki seneden ziyade eder. Ve şu halde Peygamberin vefatını îyma etmesi vefatı sıralarında nâzil olmasından değil, alâmatını sayarak önceden haber vermiş olmasındadırki iki üç sene evvel gayb haberi verilmiş, ya'ni nusret, fethi gelmek ve nâsın islâma alay alay girmeğe başladıklarını görmek, bu üç muvaffakıyyeti görmeden sen vefat etmiyeceksin, fakat bunları gördüğün vakıt Rabbına gitmeğe hazır ol denilmiş demek olur.

Âyetleri - Bilittifak üçtür.

Fasılası - (.......) harfleridir.

Bu Sûrede evvelki Sûredeki ıhlâs ve tevhid ile ibadetin mükâfatlarından olarak kevserin Dünyada bir nevi' tezahürü demek olan islâmın feyz-ü intişarı kazıyyesini ihbar siyakında, (.......) de Peygambere muzaf olan dînden murad Allah dîni olan islâm olduğunu dahi beyan ederek Peygamberin son vazîfelerini bildirdiği cihetle evvelki Sûrenin bir akıbeti olmak üzere onunla mütenasibtir.

1

Gelip de Allah’ın nusreti ve feth

(.......), tahakkuk ifade eden bir zarfı zaman olduğu için fi'li mazîye dahil olur, şart ma'nasına delâlet ettiği cihetle de mazînin ma'nasını müstakbele kalb ederek şartın istikbalde tehakkukunu ifade eyler, burada şartı (.......) ile ona ma'tuf olan (.......) fiillerinin mecmuudur, cevabı da (.......) ve ma'tufudur.

(.......) nın bu vechile tahakkuk ifade etmesinden dolayı burada makablinin de mülâhazesiyle şu ma'na hasıl olur:

ya Muhammed! Seni gönderen, senin yegâne ma'budun olan Allah’ın nusreti ile fetih gelecek, hem sen nâsın Allah dînine fevc fevc girmeğe başladıklarını göreceksin (.......) buyurulmuştur, sen Allah’ın resulü olduğun ve evvelki Sûre mazmunu üzere tevhid ve ıhlâs ile Allah’a ıbadet ve ubudiyyet edip sırf onun dînine sarıldığın, bu suretle mücahede ederek ona yardım ettiğinden dolayı bunlar muhakkak olacak, işte bunlar tehakkuk ettiği vakıt 

(.......) Allah’ın nusreti -düşmanlara karşı galib ve muzaffer kılacak olan mev'ud yardımı, (.......) buyurulan yardımı (.......) ve fetih- Zemahşerî derki: nasr ile fetih arasında ne fark vardır ki, ona atf edilmiş? Dersen!. Derimki: nasr, igase ve düşman üzere üstün kılmaktır, fetih de fethi bilâddır, ve ma'na Resulullahın Araba veya Kureyşe zaferi ve Mekkenin fethidir, Allah’ın mü'minlere nusreti ve şirk bilâdını onlara fethi cinsidir de denilmiştir (.......) Râzî tefsîrinde de derki: nasr, matlûbun tahsîline ianedir, fetih de ona müteallık olan matlûbun husule getirilmesidir, nusret fetha sebebdir, onun için atf edilmiştir.

İkinci bir vecih: nusret dînin kemali, fetih dünyevî ıkbaldirki tamamı ni'mettir, bunun nazîri (.......) dir.

Üçüncü bir vecih: nusret Dünyada maksuda zafer, fetih de (.......) buyurulduğu üzere Cennete âid olmaktır. Akvalin azheri nasrın Kureyşe veya bütün Araba galebe, fethin de Mekke fethi olmasıdır (.......) İbn-i Abbastan menkul olan da Mekkenin fethidir ki, ona «fethulfütuh» ya'ni fetihlerin fethi denilir, netekim buna mukaddime olan Hudeybiye muahedesine de fethi mübîn denilmişti.

Şu halde asıl ma'na sade Kureyşe veya Araba karşı nusretin ve Mekke fethinin hususıyyetleri üzerine değil, bunlar ileride bunlara terettüb edecek futuhatın miftahı, islâma futuhat kapılarının açılışı demek olması hasebiyle bu galebe ve fethin gelmesi, gelecek bütün futuhatın gelmeğe başlaması ma'nasına râci' olduğundan dolayı birçok müfessirîn bu nasr-u fethi cinse haml eylemişlerdirki bu ma'na kevserin i'tasında beyan olunan ma'na gibi olarak (.......) buyurulan güne işaret olmuş olur. Hıccetülveda'da teşrık günlerinde Minada nâzil olduğu rivayetine göre bu ma'na daha yakın olur. Ancak bu takdirde (.......) daki istıkbal ma'nası (.......) fi'ilinde değil, ru'yetin ba'zı kısmı i'tibariyle mülâhaza olunmak lâzım gelir. Bu iyzahtan sonra şu neticeye de gelebiliriz ki, fetihten murad yalnız memleket fethinden ibaret olmayıp daha ziyade kalblerin îman ve islâma fethi demek olur, Mekke fethi üzerine en ziyade terettüb eden futuhat, dîni islâmın derhal intişar edivermiş olması ve yirmi seneden beri Kureyş kâfirlerinin mümaneatinden dolayı hakkın kabulüne kapalı duran kalblerin Mekke ve Taif fethinden sonra akın akın islâma açılıvermiş bulunmasıdır. Onun için Isam demiştir ki, (.......) ya münasib olan, fethin mü'minlere dîn kapısının açılması ma'nasına haml olunması da kalbe çarpan ma'nalardandır (.......) Yukarılarda da geçtiği üzere Mekkenin fethi hicretin sekizinci senesi Ramazanında olmuştu, Resulullahın meıyyetinde Muhacirîn ve Ensar ve sair mü'minlerden on bin kişilik muntazam bir ordu vardı, ikibin kişi de sonradan iltihak etmişti. aleyhissalâtü ves-selâm Mekkede onbeş gün kaldı, ilk girdiği zaman Ka'benin kapısında durub: (.......) demişti. Sonra da: ey ehli Mekke! Şimdi ben size ne yapacağım? Dersiniz? Buyurdu. Hayır yapacaksın, kerîm bir kardeş, ve kerîm bir kardeş oğlu, dediler. Haydi

gidiniz siz tulekasınız (.......) buyurdu, bu suretle onları azad etti, onun için onlara «tuleka» ta'bir olundu. O zamana kadar islâma girenler birer ikişer giriyorlardı. Buharî Amr İbn-i selemeden şöyle tahric eylemiştir: demişdirki: feth olunca her kavm, islâm ile Resulullaha mübaderet etti, bütün kabîleler islâma gelmek için Mekkenin fethini gözetiyorlardı, ve onu kavmi ile bırakın eğer onlara galebe ederse o Peygamberdir diyorlardı. Hasenden de: Resulullah sallallahü aleyhi vesellem Mekkeyi feth edince a'rabîler «Allah teâla ehli Mekkeyi Ashabı fîlden korumuşken o mâdemki onlara karşı muzaffer oldu o halde sizin ona eliniz irişmez» dediler ve fevc fevc Allah dînine girdiler (.......) Bunlardan anlaşılırki fetihten murad Cumhûrunun dediği gibi Mekkenin fethi olmakla beraber o yalnız adî bir şehrin fethinden ibaret değil, Kâ'benin fethi olduğundan aynı zamanda kalblerin Allah dînine, islâm kapısının umum insanlığa açılışı ve bu suretle fetihlerin fethi olmuştur. Derhal bütün Arabistana ve oradan bütün cihana yayılan islâm futuhatı maddiyye ve ma'neviyyesi Kâ'be kapısının açılmasiyle başlamıştır. Şu da bunu iş'ar eyler:

1 ﴿