TEBBET

Bu (.......) Sûresi ki, (.......) Sûresi de denilir, bilâ hılâf Mekkîdir. Buharî, Tirmizî ve daha başkaları İbn-i Abbastan rivayet etmişlerdir ki, (.......), âyeti nâzil olunca Resulullah sallallâhü aleyhi vesellem Safaya çıkıp (.......) diye nida etmişti, bu kim dediler, başına toplandılar, onlara ne dersiniz? Ben size şu dağın arkasından bir takım âtlar çıkacak diye haber versem beni tasdîk edermisiniz? Buyurdu, biz sende bir yalan tecribe etmedik, dediler, öyle ise ben sizi önümde şiddetli bir azâb ile inzar ediyorum, buyurdu. Ebû Leheb, « (.......) = yuh sana!» Bizi bunun içinmi topladın? Dedi ve kalktı, bunun üzerine (.......) nâzil oldu, ba'zı rivayetlerde onu söylemekle beraber iki eliyle bir taş alıp Resulullaha atmak da istemişti. Beyhekînin Delâilde yine İbn-i Abbastan bir rivayetinde: Ebû Leheb şı'bdan çıkıp Kureyşe müzahir olduğu zaman, Muhammed, bize olduğunu görmediğimiz bir takım şeyler va'dediyor, ölümden sonra olacağını zu'm eyliyor, benim elime ne koydu!... Deyip iki elini üflemiş de, « (.......) = yuf size» ben sizde Muhammedin söylediklerinden birşey görmüyorum, demişti. Bunun üzerine (.......) nâzil oldu denilmiştir. Neysâburi, tefsîrinde: İbn-i Abbas demiştir ki, Resulullah sallallâhü aleyhi vesellem

ilk ba'solunduğu vakıt emrini gizli tutuyor, ve Mekke şıabında namaz kılıyordu, tâ (.......) emri nâzil olana kadar üç sene. O vakıt Safaya çıktı, ya Âle galib diye nida etti, onlar mescidden ona çıktılar, Ebû Leheb, işte Galib sana geldi, ne var yanında? Dedi, sonra da Âle lüey diye nida etti, Lüeyden olmıyanlar döndü, yine Ebû Leheb işte Lüey geldi ne var? Dedi, sonra ya Âle kilab dedi, sonra ya Âle kusay dedi, yine Ebû Leheb işte kusay sana geldi ne var yanında? Dedi, o vakıt buyurduki: Allah bana en yakın ma'şerimi, inzar eylememi emretti, en yakınlarım da sizlersiniz, sizler (.......) demedikçe ben size ne Dünyadan bir hazza ne Âhıretten bir nasîbe mâlik değilim, onu derseniz Rabbınızın ındinde onunla lehinize şehadet edeceğim, bunun üzerine Ebû Leheb « (.......) = yuf sana bizi onun içinmi çağırdın, dedi, bu Sûre nâzil oldu. Bir de denilmiştir ki, Resulullah, amucalarını toplamış onlara bir sahfede bir taam takdim etmişti, onlar onu istihkar ettiler, bizim her birimiz bir koyun yer dediler, öyle ise yeyin buyurdu, yediler, doydular, yemekten az birşey eksilmişti, sonra (.......); senin yanında ne var? Dediler, onun üzerine onları İslâma da'vet etti, Ebû Leheb de o söylediğini söyledi. Ve yine rivayet olunmuşturki: ben İslâma gelirsem bana ne var? Dedi, müslimîne olan buyurdu, ben onlara tafdil olunmıyacakmıyım? Dedi, Nebiy sallallâhü aleyhi vesellem ne ile tafdil olunacaksın? Buyurdu, o vakıt Ebû leheb: «benimle başkasının müsavî olacağı bu dîne yuh olsun (.......) dedi (.......) nâzil oldu. Târıkı Muharibîden de şöyle mervîdir: demiştir ki, Resulûllahı Zil'mecaz çarşısında gördüm: « (.......) deyin felah bulasınız» diyordu arkasında da bir adam ona taş atıyordu ökçelerini kanatmıştı, onu dinlemeyin diyordu. Bu kim? Dedim, Muhammed ve amucası dediler. Yine İbn-i Abbas demiştir ki, Ebû

Leheb, Peygameber hakkında o, sâhirdir diyerek kavmı ondan soğutur, görüşmeden giderlerdi, çünkü kabîlenin pîri ve Peygamberin babası gibi olduğundan ittiham edilmezdi, fakat bu Sûre nâzil olup da işitince gadab ile şiddetli adavet ızhar etmeğe başlamış ve ondan dolayı müttehem olup artık Resulûllah aleyhine sözü kabul edilmemeğe başlanmış, bütün sa'yi boşa gitmişti (.......) Bu rivayetlerin cem'ınde bir münâfat yoktur, sebeb-i nüzul gerek birisi ve gerek hepsi, her hangisi olursa olsun bu Sûre evvel nâzil olan Sûrelerdendir. Hattâ yukarıda geçtiği vechile (.......) dan evvel nâzil olmuştur. Böyle iken burada Peygamberin zafer ve muvaffakıyyetiyle ona küfr ve adavet edenlerin başında bulunan amucası Ebû Lehebin hal ve akıbeti yanyana getirilerek nusrat ile hızlânin, şükran ile küfranın, husni hâtime ile süi hâtimenin fark ve mükayesesi yakından gösterilmek, bir de Peygamberin vefatından sonra dahi düşmanlar fitne çıkarmak isteseler de dîninin beka ve intişarına mani olamıyacaklarına işaret olmak üzere âhirden evvele ircaı nazar ettirilmek, sonra da Ihlâs ve Muavvizeteyn ile Kur’ân hatm olunmak üzere bu Sûre Nasır Sûresinin ardınca konmuştur.

Âyetleri - Beştir.

Fasılası - (.......) harfleridir.

(.......) tebabdandır. Tebab, helâk ve helâke götüren husran, ve emeği boşa çıkıp müradına irmemek; ya'ni muvaffakıyyetin zıddı olan haybet, yuf olmak, yuh olmak, berbad olmak ma'nalarına gelir, (.......) ta'birleri yuf ona, yuh sana gibi levm ve bed duâ makamında kullanılır.

Buharîde tebab; husran, tetbîb: tedmîrdir dir, Râgıb tebab: husranda istimrardır, demiş, ekser müfessirîn de helâke götüren husran veya helâk demişlerdir.

1

Yuh oldu iki eli Ebû Lehebin, kendi de yuh

(.......) tebâb oldu - bu fiıl esasen ıhbara mevzu' olmakla beraber ıbare veya işaretiyle inşa dahi olur. İnşa olması ya tekvînî surette husranı inşa yâhud Arabın urfü üzere (.......) kahr olası gibi bed duâ üslûbunda husran ve helâke istihkakı anlatarak lâzımı olan zemm-ü takbihı inşa ma'nâsında olur. İlk nüzule nazaran çokları bu ma'nâya haml eylemişlerdir. Bundan dolayı elleri kurusun diye terceme edilmesi de şâyi' olmuştur, eli kurusun ta'biri daha ziyade (.......) ya'ni eli çolak olsun ma'nasında zâhirdir, bununla beraber mecaz olarak müflis olsun, elinde avucunda bir şey kalmasın, tutacağını tutamasın, her tuttuğu boşa çıksın, gibi husrana duâ ve inkisar makamında da kullanılır ki, böyle terceme edenlerin maksadı da odur. Bunu yuf olsun, yuhe gitsin berbad olsun diye ifade etmek, (.......) de olduğu gibi tebâbın

ma'nasına daha uygun görünür. Ancak Ebû Leheb Bedri müteakıb ye's ü hirman ile vefat etmiş olup (.......) Sûresinin nüzulünde onun husran ve helâki tehakkuk etmiş bulunduğu cihetle bu Sûrenin tertibde buraya konulması bunda ıhbar ma'nası maksud olduğuna ve hattâ Peygamberin bu şanlı vefatiyle dahi Ebû Lehebin muradı hasıl olmayıp bil'akis husranı gittikçe daha ziyade tehakkuk etmiş olacağına bir işareti tezammun eder, bu da lâzımı olarak yine zemm-ü takbîhi dolayısiyle ifade etmesine mani' de olmaz, ya'ni sade yuf olsun değil, yuf oldu, yuhe gitti (.......) iki eli -sağdan soldan, gerek müsbet, gerek men'fi, gerek tutmak, gerek itmek için kullanmak istediği bütün erbab ve vesaitı, gerek Dünyaya gerek dîne uzatmak istediği eller ikisi de husrana düştü, o Peygamberin zaferine ve hak dîninin izharına mâni' olmak ve küfre sarılmak için müraceat ettiği maddî ma'nevî her şey kendi aleyhine çıktı da yuh diye üflediği elleri hakîkaten yuh oldu (.......) Ebi Lehebin- Peygambere küfr-ü adavette ileri giden ve dîni islâmın neşrine mani' olmak için her türlü fitne ve fesad ateşlerini alevlendirmeğe çalışan Ebû Cehil ve emsali azgın kâfirlerin küfr-ü tuğyanları Kur’ân’da anlatılmış olmakla beraber hiç birinin adı sarahaten zikr edilmemiş olduğu halde Ebû Lehebin bilhassa zikr olunması, hem de Peygambere dair olan (.......) Sûresiyle Allah’a dair olan Ihlâs Sûresi arasında zikr edilmesi şayanı dikkattir, bu

EVVELA: ona (.......) mazmunu üzere bir temâyüz vermektir. Onun Peygamber ile Allah arasına girmek, fevzıne mâni' olmak isteyen âteşîn düşmanlar arasında kale alınmağa değer bir imtiyazı mahsusu hâiz bulunduğunu iş'ar eder. Çünkü Ebû Leheb Peygamberin baba bir amucası olmak haysiyyetiyle bir şerefi mahsusu

hâiz bulunuyordu. Böyle iken bu şeref ve ni'metin kadrini takdir etmediği ve ona yardım edecek yerde bil'akis mani' olmak için küfr-ü adâvetle ateş püskürmek istiyenlerin önünde düştüğü cihetle bunun hepsinden ziyade te'essüfe şayan olduğunu ıhtar ederek yine Peygamberin şanını tebcil ve neseb şeref-ü haysiyyetlerin fevkında olan cilveli hakkın büyüklüğüne tenbih olur.

SANİYEN: Ebû Leheb, şahsı gösteren bir künye olmakla beraber lügaten bu terkibin asıl mefhumu alev babası demek olması i'tibariyle bunun Peygambere ve islâma karşı ateş püskürmek isteyip de kendini Cehenneme atmış olan kâfirlerin cümlesinin mümessili ma'nasında olmak haysiyyetiyle onun husranı hepsinin husranına misal yapılmıştır ki, (.......) mazmununa işaret olur. Künyeler ismialem olmakla beraber yerine göre Hâtimin cûd ile Ebû Hanîfenin ılm ile iştihârı gibi vasfiyyet ifade edebildiklerinden dolayı ılmi me'anîde Ebû Leheb isminin de ateş babası demek olmasından dolayı kinâye suretiyle «Cehennemî» vasfına delâlet eylediği meşhur bir misal olarak söylendiğine ve kinâyeler hakikatin iradesine mani' olmıyacağına binaen burada bu ma'nanın ehemmiyyeti mahsusası vardır.

Ya'ni maksad yalnız Ebû Lehebin şahsını söylemekten ibaret olmayıp vasfına ve bu vasıfta ona benziyenlerin hallerine de işaret edilmiş demek olur. Onun asıl ismi Abdül'uzzâ İbn-i Abdilmuttalib iken yanakları pek kırmızı olduğu için ateşe teşbih olunarak Ebû Leheb denilmiş, bu künye ile şöhret bulmuştu, pek âteşîn, çok ateşli demek gibi bu alev babası künyesi ona bidayeten yüzünün parlaklığı veya cevvaliyyeti, hiddet ve şiddeti i'tibariyle bir medh vasfı mülahaza olunarak verilmiş, fakat bunun hakikatinde bir ateş kaynağı olmak veya ateşi sevmek ma'nası bulunduğu ve ateşin en şiddetlisi de Cehennem ateşi olduğu için ef'al ve harekâtı

i'tibariyle onun neticesi kendini ateşe sürükliyerek Cehennemîlik unvanı olmuş, ehli Cehennemin babası olmak ma'nasına mesel olmak üzere kullanılmıştır. Burada bu nüktenin maksud olduğuna bilhassa (.......) ile tenbih buyurulmuştur.

Ya'ni Peygamberin amucası olmak gibi yüksek bir neseb ve karabet ve haseb ve haysiyyet şerefini hâiz olduğu halde îmana gelmeyip de ona küfr-ü adâvette ısrar ettiğinden dolayı Ebû Lehebin hâli böyle husran olur, o neseb ve haseb onu kurtarmazsa Peygambere buğz edip de tevbe etmiyen diğerlerinin ne kadar ebter ve bedbaht olacakları ıbret nazariyle teemmül olunsun.

Keşşafta derki: tekniye tekrim ifade ederken burada künye ile anılmasında üç vecih vardır: birisi ismiyle değil, künyesiyle şöhretidir, ikincisi ismi Abdül'uzzâ olduğu için ondan udûl olunmuştur.

Üçüncüsü meali (.......) olan ehli nardan olduğu için künyesi, hâline uygun olmasıdır. Şirrîre Ebüşşer, hayır sahibine Ebülhayr denilmesi kabîlinden de Ebû Leheb denilir (.......) Evet, Ebû Lehebin iki eli yuha, husrana gitti, tebâb oldu (.......) kendi de tebab oldu, -muradına iremeyip husran ile ziyan ve helâk oldu, yuh oldu gitti. Ebû Leheb, Peygambere karşı Kureyş ile beraber olduğu halde hastalığından dolayı Bedre bizzat iştirâk edememiş, fakat malen yardım ederek Ebû Cehlin kardeşi Âs İbn-i Hişamı bedel göndermiş idi, kendisi adese denilen çiçek kabîlinden bir ıllete tutulmuş, Kureyşin kırıldığını haber alınca Bedrden yedi gün sonra kahrinden helâk olmuştu. Âlûsî ve daha sairlerinin de nakl ettiği vechile Kureyş adeseden tâuun gibi sakındıkları için sirayet korkusiyle ailesinden bile kimse yanına yaklaşmamış,

ölüsü üç gün kalmış ve kokmuş idi, nihayet ârdan korktukları için Südanîlerden bir kaç kişiyi ücretle tutmuşlar, onlar götürüp gömmüşler, bir rivayette bir çukur kazıp ağaçlarla içine kakmışlar örtünciye kadar da üzerine taş atmışlar, diğer bir rivayette çukur da kazmamışlar, bir dıvârın dibine dayayıp arkasından örtülünciye kadar taş atmışlardı.

Demek ki, ondan on beş sene evvel Kur’ân’ın haber verdiği gibi olmuştu, maamafih murad, sade böyle oluşundan ıbaret değil, Dünyada maksadına nâil olamadığı gibi Âhırette çekeceği azâbdan dolayı cismanî ve ruhanî her vechile ebedî husrana düşerek ziyan ve helâk olmasıdır.

1 ﴿