262Allah yolunda mallarını infak eden, sonra verdiklerinin arkasından başa kakmayı, gönül incitmeyi uygun görmeyen kimselerin Rableri yanında mükafatları vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar, üzülmeyeceklerdir. Allah yolunda harcamalı ve bundan çekinmemelidir. Hikmetin düzeni ve dirilmenin sırrı olmasaydı, o bir tane çürür gider; ne filiz verirdi, ne başak. Bunların her anında ilâhî izzet de hükmünü göstermekle birlikte, daha çok ilâhî hikmet ortaya çıkar. İşte kulların fiilleri de böyledir. Böyle olduğu içindir ki, insanın ekme fiili, bir tane nedeniyle Allah'ın hikmeti ile yüzlerce taneye bürünür. Allah yolunda yapılan infaklar da ahirette böyle çok fazla olarak karşımıza çıkacak ve teraziye konacaktır. Artık Allah yolunda koşacak insanlar Allah için harcanan, ekilen tanelerin feyzini (bereketini) anlamalı, acaba bu örnek verme olayı "varsayım" cinsinden bir şey midir? Yoksa kesin midir? Tane ne cinsten olursa olsun, herhangi bir taneye denildiğine göre, verimli tarlalara ekilen çekirdek, darı gibi bazı tahıllarda bu irfan gözlenebilir şeylerdendir. Fakat tane dendiğinde daha çok buğday anlaşıldığına göre, bu örneğe ender rastlandığı söyleniyor. Verilen örneğin gerçek olması için bu kadarı da yeterli ise de, bize özellikle şunu anlatıyor ki, Allah'ın hikmeti en az olmak üzere, bu kadarına uygundur. Bunun böyle üretilememesi hikmet düzenine göre ekin yapılamamasındandır. Dolayısıyla insanlar bozulmayı ortadan kaldırıp, tarımı da ilerletecek olurlarsa bu kadar ürün alacakları müjdelenmiştir. O zaman yeryüzünün rızıkları bize yetişmiyor diye kavga etmezler, yetişmeyecek diye ümitsizliğe düşmezler. Ancak örneğe dalıp da asıl hedefi unutmayalım. Maksat buğday toplamak değil onları yerinde, Allah yolunda harcamaktır. Bu ekinin ürünü ise asıl cennette biçilecektir ki, işte o zaman bire yedi yüzden aşağısı yok. Allah dileyeceğine böyle veya daha çok katlar da katlar. Yedi yüzü sade iki kat değil, daha fazla katlar artırır. O'nun artırma kanunu, sonsuza kadar gider. İbnü Kesir'den Bezzî kırâetinde okunur ki, anlamı aynıdır. Zamanımızda tarım deneyleriyle uğraşanlar bir buğday tanesinden çıkan çimleri çatallandıktan sonra ayırıp fide halinde dikerek bir taneden iki bin taneyi aşkın ürün alınabildiğini gözlemlemişlerdir. Bunlar bir kez daha aynı şekilde ekilecek olsa nelere erişir. Fakat biz "Habbeyi kubbe yapmaktan" (işi abartmaktan) vaz geçelim de şunu bilelim ki, hayatın kanunları her halde "kat kat prensibine" göre işlediğinden hayatta, canlıların yararlanması ve Allah'ın hükmünün yükseltilmesi için Allah yolunda, Allah'ın kullarına ve özellikle mücahitlere verilen harcamaların ve sadakaların Allah katında sonsuz verimlere ve sevaba sebeb olacağı şüphe ve kuşkudan uzaktır. Ve Allah'ın rahmeti geniştir. O'nun yolunda ne kadar çok harcama yapılırsa yapılsın artık yetişir ben bunların kârını ve sevabını vermem demez. Bununla birlikte "alîm"dir de. Harcama yapanın niyetini, harcadığı miktarı, kendisine vadedilen ürünü (sevabı) bilir hiçbirinin sevabını şaşırmaz. SEBÎLULLAH: Allah yolu, din demektir. Fakat dinin güvencesi, dindarların zorlamadan korunması demek olan Allah yolunda cihat, hareketlerin en önemlisi olduğundan, "Fî-sebîlillah" (Allah yolunda) deyimi, şeriatta daha çok cihad anlamında örf haline gelmiştir. Bunun için bazı tefsirciler burada "Fî-sebîlillah" örf olduğu üzere, cihad demek olup, bu âyet, bizzat cihada giden ve kendi mallarını harcayan mücahidler, bundan sonraki âyet de kendi gitmeyerek diğer mücahitlere harcamada bulunanlar hakkında inmiştir. Diğer iyi amellerden Cenab-ı Allah, bire on vaad ettiği halde, kendi malını harcayarak cihad edenlere en az bire yedi yüz sevap vaad etmiş demişlerse de, diğerlerinin açıklamasına göre bire on, genel olarak, iyiliklerin en az sınırı olup, cihad ve diğer bazı ameller gibi, harcamanın başka bir üstünlüğü olduğundan, bu âyet genellikle harcamaya (infaka) teşvik ve her çeşit hayır şekillerine, yerlerine infakın sevabını açıklamıştır. Bundan sonraki de onların kabul şartlarını açıklayacaktır. Ebû Hayyan tefsirinde İbnü Ömer'den rivayet edilmiştir ki, bu âyet indiği zaman, Resulullah: "Ey Rabbim! Ümmetime daha artır" diye dua etmiş, sonra, "Ancak sabredenlere mükafatları hesapsız ödenecektir." (Zümer, 39/10) âyeti inmiştir. Allah yolunda harcamanın sevabı ve feyzi bu kadar yüksektir. Ancak her infaka da bu sevap verilmez. Çünkü asıl neden tohumun, infakın kendisinde değil, Allah'tandır. Bunun için, mallarını Allah yolunda harcayıp infak edenler, sonra da harcamalarına ne başa kakma, ne eziyet takıştırmayanlar, gururlanmayanlar, tiksindirmeyenlerdir ki, Allah yanında ancak onların sevapları vardır. Ve yalnız Allah'tan korkup ve ancak ondan sevap beklediklerinden dolayı bunlara ne başka bir korku gelir ne de üzülürler. Bir zarar yerine kat kat mükafat alırlar. Dikkat edilsin ki, bazı âyetlerde bazılarında da burada olduğu gibi buyurulmuştur. Bunun sebebi şudur: Sebeblik ifade eder. Sebebliğin açıklanmasının istendiği yerlerde "fâ" getirilir. Olmayan yerde de bırakılır. Yukarda hikmet temeli üzerine infakın sevaba sebeb olması gösterilmişti. Bunda ise, gerçek sebeplik, tam sebeplik anlaşılması ihtimali vardır. Bu âyet de bu yanlış anlamayı ortadan kaldırmakla asıl gerçek sebebin Allah olduğunu ve hikmetin ilâhî izzeti yok etmeyeceğini anlatarak infakın Allah katında kabul şartlarını açıkladığından getirilmiştir. |
﴾ 262 ﴿