93Alın şu gömleğimi götürün de babamın yüzüne sürün, gözü açılır. Ve bütün ailenizle toplanıp bana gelin." Şimdi siz şu gömleğimi götürün, de babamın yüzüne koyun ki, gözü görecek duruma gelsin. Yani siz, şimdi başka düşünceleri bırakın da ilk işiniz bu olsun. Böylece babamın tedavisine koşun, ona müjde verin ve davet ettiğimi bildirin, hizmetine koşun. Bu gömleğin daha önce götürülen kanlı gömleğe bir karşılık olduğu gözden kaçmamaktadır. Demek ki, yalandan kanlı bir gömlekle başlayan ve Yakub'a dünyayı zindan eden ve oldukça uzun süren bu hicran derdinin tedavisi böylece müjde olarak götürülecek mübarek bir gömlekle yapılacaktı ve bu sayede giderilecekti. Acaba bu nasıl bir gömlekti? Bir rivayette denilmiştir ki, bu gömlek, vaktiyle Hazret-i İbrahim ateşe atıldığı zaman ilâhî emirle Cebrail'in cennetten getirip kendisine giydirdiği gömlekti. Bu gayet ince bir gömlek olup evlad ve ahfadına miras kalmış olan bir gömlekti. Yakup o gömleği muska gibi yapıp Yusuf'un boynuna asmıştı. Yusuf kuyuya atılınca Cebrail gelip, onu muskanın içinden çıkarmış ve Yusuf'a giydirmişti." Cennet nesiminin kokuları herhangi bir derde yakalanmış olana dokunursa onu şifaya kavuşturur" demişti. ilh... İşte böylece bu gömlek uğurlu ve esrarengiz bir yadigar idi. Bu iş, Hazret-i Yakup'a, sevgili Yusuf'unun peygamberliğini dahi müjdelemek anlamına gelir ve bir mucize demek olur. Bir rivayette de denilmiştir ki, bu gömlek o sırada Yusuf'un sırtında bulunan bir gömlek idi. Gerçekten de "İşte şu gömleğim" ifadesinde bu mânâ daha açık olarak görülmektedir. Ancak bu suretle böyle sıradan bir gömleğin göze sürülmekle gözlerin kuvvet bulması akılla anlaşılır birşey olarak görülmez. Bundan dolayı muhakkik olanlar demişlerdir ki: "Bu da mutlaka vahiy ile olmuştur. Zira bu yönde bir vahiy olmasa Yusuf bunu kendi aklıyla bulamazdı". Bununla beraber Fahreddin Razi der ki: "Bunun akılla açıklanabilir bir tarafı da yok değildir. Denilebilir ki, Yusuf, babasının görmemesinin, iç sıkıntısı ve üzüntü yüzünden, çok ağlamaktan ileri gelen bir görme zayıflığı olduğunu anladığı için belki şöyle düşünmüştür: Gömlek üzerine konulduğu zaman her halde çok sevinecektir ve yüreğine büyük bir sevinç dolacaktır. Bununla ruhu kuvvet bulacak ve gözüne fer gelecektir. Şu halde görmesi kuvvetlenince gözündeki görme zayıflığı da geçmiş gitmiş olacaktır. İşin bu kadarı da kalb ile bilebileceği bir şeydir. Çünkü tıp ilminin prensipleri bunun sağlıklı bir düşünce olduğuna delalet eder... ilh. Ancak bunun mânâsı şu demektir. Bu, aklen ve tıbben mümkündür, tıbbın kurallarından ve tecrübelerden böyle bir ilham alınabilir. Gerçekten de gerek hastalık, gerek sıhhat açısından üzüntünün ve ruhsal etkilerin beden üzerindeki rolü, böylece tedavisi tıp açısından dahi inkâr olunamazsa da burada akla uygunluğun bu kadarcığı yine de meselenin çözümüne yeterli değildir. Böyle bir düşünceyle "belki iyi gelir" denilebilirse de kesin hüküm verilemez. Oysa meselenin en önemli noktası Yusuf'un kesin bir ifade kullanarak "görmesi geri gelir" demesidir. Akıl yoluyla ele alındığı zaman, tıbbın hiçbir tedavisinde böyle konuşulamaz. En maddî ve en basit tıbbı tedavi şekillerinde bile yüzde yüz kesin sonuç şudur diyerek hüküm verilemez. Buna işaret olmak için ihtimal ki, Razi de bu maksatla: "Bu kadarını kalb ile marifet mümkün olur" demiş, "akıl bunu bilir" dememiştir. Diyelim ki: Yusuf'un aklına böyle bir imkan ve ihtimal doğuvermiştir. Peki onun kalbine bu kesinliği veren, kazandıran kuvvet nedir? Bu nokta muhakkiklerin dedikleri gibi, ilâhî vahiyden başka bir sebeple açıklanamaz. Yusuf, kardeşlerini böylece memnun edip onların gönüllerini aldıktan sonra ilk iş olarak onları böyle güzel ve mucizeli bir tedavi yolu ile babasına müjde vermek ve ahir ömründe ona güzel güzel hizmet etmek için Mısır'a davetle görevlendirdi. Onları hiç bekletmeden geri gönderdi ve dedi ki: Babamla beraber bütün ehlinizi; yani erkek, dişi, büyük, küçük Yakup hanedanından olan bütün kimseleri, bütün ailenizi toptan alıp bana getiriniz. Rivayet olunur ki, gömleği kardeşleri içinden Yahuda almış ve "Daha önce kanlı gömleği götürüp, babamızı mahzun eden ben idim. O vakit mahzun ettiğim gibi, şimdi de müjde verip sevindireyim" demiş ve yalın ayak, başı kabak Mısır'dan koşarak yola çıkmış. Mısır'la Kenan arasındaki mesafe seksen fersah imiş. Daha önceki seferlerde kardeşlerini hazırlayıp donatan Yusuf'un bu kerre, bu emirleri verirken gerekli hazırlığı ve donanımı daha mükemmel şekilde hazırlayıp gönderdiğini hatırlatmaya lüzum yoktur. Rivayet olunduğuna göre, bu kafilede babasına ikiyüz deve yükü yiyecek ve mal göndermiştir. Şimdi bakınız burada ikbal yüzünü gösterir göstermez ötede ne olacak, Allah'ın rahmeti nasıl tecelli edecek, vuslat esintileri nasıl gelecek, ayrılık ve hicran nasıl kaçacak, nasıl bir neş'e ve lutuf kaynaşacak? |
﴾ 93 ﴿