5

Yemin olsun ki Mûsa'yı âyetlerimizle gönderdik. Ona şöyle dedik: Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar, onlara Allah'ın (felaket) günlerini hatırlat. Şüphe yok ki bunda her sabredip şükreden için nice ibretler vardır.

Şüphesiz ki biz Mûsa'yı âyetlerimizle gönderdik. Yani peygamberliğini açıklayan mucizeler ve kitap vererek zikredildiği üzere kavminin dili ile elçi yapıp gönderdik. Şöyle diye ki kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar. "İsrailoğullarını bizimle serbest bırak." (Şuârâ, 26/17) buyurulduğu üzere Mûsa'nın kavmi İsrailoğulları idi. İsrailoğulları da Mısır'da bulunuyordu. Yusuf'tan sonra Mısır'ın idaresi kötüleşmiş, İsrailoğuları Firavun ailesinin zulüm ve işkencesi altında ne yapacağını şaşırmış, cahillik ve sapıklık, zayıflık ve zillet ve ümitsizlik gibi türlü türlü karanlıklar içinde kalmış idi. Bundan dolayı bundan sonraki âyetten de anlaşılacağı üzere, bu emrin kısaca mânâsı şu olur: İsrailoğullarını aydınlatarak Firavun'dan kurtar ve onlara Allah'ın (felaket) günlerini hatırlat. Tarihte ümmetlerin başından geçen ve doğrudan doğruya Allah'ın kudretini gösteren, Allah dedirten acı veya tatlı büyük olayları anlatarak veya Allah'ın nimetlerini, musibetlerini hatırlatarak va'z ve nasihat et! Şüphe yok ki onda, o hatırlatmada veya o günlerde hangi kavimden olursa olsun pek sabırlı, çok şükreden her kimse için elbette birçok âyetler vardır. Ki Allahü teâlâ'nın kudret ve birliğine, belâ ve nimetine delalet eder ve gönüllerini uyanıklık ve ibretler, ümit ve genişlikle aydınlatır. Gerçi bunlar, herkes için âyet iseler de sabrı veya şükrü veya ikisi de az veya hiç olmayan kimseler onlardan faydalanamaz, gerçekten aydınlanamazlar. O aydınlanma hem çok sabredenler, hem şükredenlere aittir ki, sıkıntı karşısında ümitsizlik ve telâşa düşmez, nimetin kadrini bilir, devamlı şükrünü yerine getirmeye çalışırlar. Bu iki tabiat iman huylarından olduğundan dolayı burada "çok sabreden ve çok şükreden" mümin demekten kinâye olduğu da söylenmiştir. Görülüyor ki Hazret-i Mûsa'ya "Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar" buyurulmuş. Yüce Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) ise; "İnsanları karanlıklardan aydınlığa çıkarasın." (İbrahim, 14/1) buyurulmuştur. Demek ki her peygamberlikte esas, ortak değer bu aydınlatmadır. Fakat Hazret-i Muhammed'in peygamberliği kavminden başlamak üzere bütün insanlar için oluyor. Hazret-i Mûsa'nın peygamberliği ise kavmine ait bulunuyordu. Diğer âyetlerde geçtiği üzere onun Firavun'a gönderilmesi de bilhassa İsrailoğullarından dolayı idi. Bununla birlikte böyle olması Mûsa'ya emredilen hatırlatmalar, Tevrat'ta zikredilmiş âyetler içinde yalnız Mûsa'nın kavmini değil, herkesi aydınlatacak âyetlerin bulunmasına engel değildir. Onun için "Mâide" Sûresi'nde geçtiği şekli ile Tevrat hakkında; "Onda hidayet ve aydınlık vardır." (Mâide, 5/44) buyurulduğu gibi, burada buyurulmuştur. İşte Allah'ın (felaket) günlerinin hatırlatılmasındaki hikmetinden dolayı, bunun bir özetini hatırlatması emredilerek Hazret-i Peygambere de buyuruluyor ki:

5 ﴿