3

Ve onu ummadığı yerden rızıklandırır. Kim Allah'a güvenirse O, ona yeter. Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.

 onu düştüğü darlıktan ve aile yüzünden çekmekte bulunduğu sıkıntılardan kurtulup çıkacağı bir yol, bir çare gösterir ve onu hatırına gelmeyen yönden rızıklandırır. Onun için boşayan da boşanan da, ayrılan da ayrılmayan da, Allah'tan korktuğu takdirde gam yemesin, Allah ona da bir çare yaratır ve ummadığı yerden nasibini verir.

Rivayet edilmiştir ki: "Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) âyetini okumuş ve demiştir ki: "(Allah) hem dünya şüphelerinden, hem ölümün sıkıntısından hem de kıyamet gününün şiddetinden bir çıkış yolu (yaratır.)" Bir de Ebû Zerr'den şöyle rivayet edilmiştir: "Resulullah âyetini okuyordu, tekrar tekrar okumaya başladı, hatta beni uyku bastı da buyurdu ki: "Ey Ebû Zerr, insanların hepsi bunu tutsaydı, kendilerine yeterdi." Ve her kim Allah'a tevekkül ederse başına gelen herhangi bir şeye karşı O'nun kudretine itimad edip, yapacağı işte kendini O'nun emrine teslim ederek hükmünce giderse O, ona yeter. Allah onun işlerinin hakkından gelir. Hesabına kâfidir. "Yani elde ettiği şeyler konusunda Allah'a güvenirse kendisinin önem verdiği şeylerde de Allah ona kâfidir." Razî tefsirinde zikredildiği üzere onun için Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurmuştur ki: "İnsanların en kuvvetlisi olmayı arzu eden, Allah'a dayansın." Her halde Allah emrini yerine getirir. Muradını muhakkak yapar, hiç bir işinden geri kalmaz, hepsinin hakkından gelir. Hükmünü istediği gibi yürütür. Kendisine tevekkül edilse de, edilmese de yürütür. Nihayet her şeyin sonu gelir. Dünyada acı da geçer, tatlı da geçer, sıkıntı da geçer, refah da geçer. Ecel gelince takdir edilen ölüm, dakika geçirmeksizin pençesini takar, akibet gelir çatar. İyiler iyiliği ile, kötüler kötülüğü ile kalır. Herkes ameliyle toplanır. Ancak Allah'a tevekkül de, O'nun emridir. Tevekkül edenin muradı da, Allah'ın irade ve rızasına teslim olmaktan ibaret olursa, Allah da onun mükafatını büyütür. Hakikat, Allah her şey için bir ölçü takdir etmiştir, bir sınır ve miktar tahsis etmiştir ki o şeyi ona göre yürütür. O sınır ve miktardan ileri geçirmez. Bu hüküm öyle bir kanundur ki her şey hakkında geçerlidir. Ve her şeyin hükmü, kıymeti Allah'ın ona tahsis ettiği ölçü ile uygunluk arzetmektedir. Gerçekte bir şeyi bilmek de onu, o ölçü ve sınırıyla seçmek demektir. Bu cihetle sebeplerin bir dereceye kadar kıymet ve itibarı yok değilse de, bunlar, zatî (aslî) değil, değişken ve sınırlıdır. Tesir ve hüküm onun değil, Allah'ındır. Asıl ilim ve kudretine itimad edilecek; işler, hüküm ve iradesine havale edilecek hakim, sebepler değil, sebepleri yaratan Allah'tır. Her şey geçer, leh ve aleyhte olan her sebep tükenir, takdir edilen kaderi biter, başında ve sonunda bütün kudretiyle Allah kalır. Hem Allah takdir buyurmamışsa hiçbir şey diğerinde tesirini gösteremez. Takdir buyurmuş ise, Allah'tan başka hiçbir şey de onun önüne geçemez. Ateş, Allah'ın yak dediğini kendi miktarınca dediği kadar yakabilir. Rızık da Allah'ın doyur dediğini kendi miktarınca dediği kadar doyurabilir. Demek ki sebeplere itimad sonlu, Allah'a itimad sonsuzdur. O halde kuvvet ve kesin bilgi, sebeplere güvenmekte değil, Allah'a dayanmaktadır. Tevekkül de gururla kendini sayıp koyuvermek değil, Allah'ın gösterdiği yolda gücü yettiği kadar vazifesine önem vermek, takva sahibi olmak, kusurunu itiraf ile beraber, Allah'ın kudretine itimad edip netice hakkında telaşa düşmeksizin, O'nun iradesine teslim olmaktır. Önce "Kim Allah'tan korkarsa" sonra da "Kim Allah'a dayanırsa." buyurulmasında buna bir işaret vardır. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hadisinde "Deveyi bağla da tevekkül et." buyurulması da bu mânâyı hatırlatmaktadır. Allahü teâlâ her şeye bir ölçü takdir ettiği için her şey gibi insana da gerek cinsine, gerek nevine, gerek toplumuna gerek ferdine, gerek rızıklarına gerek fiillerine, gerek sözlerine gerek hallerine hep birer miktar takdir buyurmuş ve birer sınır koymuştur ki, Allah'tan korkma ve O'na tevekkül bile o ölçü ve değer dairesinde cereyan eder. Binaenaleyh, erkeğin de dişinin de birer miktarı ve her birinin fiil ve hallerinde birer sınırı vardır. O sınırı aşmaya kalkışan kendine zulmetmiş olur. Bu suretle Allahü teâlâ, iddete, çıkarmaya, çıkmaya, kavuşmaya, ayrılığa, kederlere, sevinçlere, nasip ve rızıklara hep birer miktar ve sınır takdir buyurmuştur. Bundan dolayı boşanan kadınların iddetlerini de hayızlı, hayızsız ve hamile olup olmamalarına göre ayrı ayrı birer miktar ile takdir etmiş, nafaka ve oturacakları evleri ona uygun olarak emretmiştir. Bu sebeple "Hakikat, Allah her şey için bir ölçü takdir etmiştir." hükmü, hem kendinden öncesini hülasa ve takviye etmektedir, hem de kendinden sonrakine bir mukaddime ve tenbihtir. Allah'ın takdiri böyle her şeyi önünden, arkasından ve hatıra gelmeyen yönlerden bağlar.

3 ﴿