4

Veya bunu artır ve ağır ağır Kur'ân oku.

Yahut onu artır yarısından fazla kıl ki bu da üçte ikisi, nihayet dörtte üçü kadar olabilir.

Burada yarım, eksik ve fazla, gecenin birazının dışında kalan kalkılacak kısmının veya istisna edilen kalkılmayacak olan az kısmının açıklaması olabilir. Gerek müstesna minh gerek müstesna hangi taraftan düşünülürse düşünülsün sonuç aynı olur. Çünkü bir taraf eksilince diğeri ona karşılık aynı oranda artar. Birisi arttıkça diğeri aynı oranda eksilir. Şu kadar var ki, eksiltme ve artırma muhataba nisbet edilmiş yani ona "artır" ve "eksilt" denilmiş olduğundan "kalkmak" gibi bunların da onun fiili olması gerekir. Bu ise, bunların kalkılmayacak olan istisna edilmiş azını değil, kalkılacak olan gece müddetini açıklamak olduğunu hissettirir. Bu karineye (ipucuna) göre, Ebussuud'un dediği gibi "onun yarısını sözünün tamlamada geçen zamirin yerini tutmuş olduğu "müstesna minh olan gece"den bedel olarak kıyam süresinin açıklaması olduğu ortadadır. Veya eksilt ve veya artır fiilleri de kalk emrine bağlanmıştır. Bu suretle istisna edilen birinci de dolayısıyle buna karşılık beyan edilmiş olarak gecenin yarım, üçte bir veya çeyrek veya üçte iki veya üç çeyreğine kadar olan süresini kapsayabilir. Bunun hepsi, müstesna minh olan gecenin tamamından az olmakla beraber bazısında istisna edilen, geri kalandan az olsa da, bazısında eşit veya çok olmuş olur. İstisnalarda, istisna edilip çıkarılanın bütüne eşit olmamak üzere kalandan az veya çok olması caizdir.Fakat istisnanın doğal durumuna göre çıkanın kalandan az olacağı açık olup kurala uygun olan da budur. Bunun aksi yapıldığı zaman bir esprisi olmak gerekir. Burada önce genel kurala uygun olmak üzere, "azı hariç" denilerek geceden bir kısmı istisna edilmiştir. Bununla beraber o istisna edilen az'ın geri kalanlara eşit ve ondan çok olabileceği de anlatılmıştır. Bunda başlıca üç incelik vardır:

BİRİNCİSİ, her şeyden önce, istisna edilen şeyin az olması kuralına dikkat çekmek.

İKİNCİSİ, istisna edilen şeyin kural dışı olarak, geri kalana eşit veya ondan çok olması caiz ise de, gece kalkma süresinin yarıyı geçmesinin daha iyi olacağına işaret.

ÜÇÜNCÜSÜ, uyku ve gaflet içinde geçen süre, nicelik itibarıyla yarısından çok olsa da, kıymet ve nitelik itibarıyla az; zikir ve ibadetle geçen süre, diğerinden az da olsa çok demek olacağına işaret.

İşte bu üç nükteyi göstermek için önce "gecenin azı hariç" denilerek gecenin azı istisna edilmiş, sonra da bu azın eşit veya az ya da çok olabileceği, bununla beraber her ne olsa az demek olacağı anlatılmak üzere âyet bu beyan üslubu ile gelmiştir. Bu üç miktardan birini seçme arasında serbest bırakma, durumun gereğine veya gecelerin uzun ve kısa olması takdirlerine göre en uygununu seçmek için demek olur. Bunlar içinde çeyreğe kadar azı kesin, dolayısıyla farz, fazlası nafilelik ifade eder. O suretle kalk "Ve Kur'ân'ı yavaş yavaş oku."

TERTÎL, bir şeyi güzel, düzgün ve tertip ile kusursuz bir şekilde açık açık, hakkını vererek açıklamaktır. Aralarında çok değil, biraz açıklık bulunmakla beraber gayet güzel bir düzgünlükte görülen ön dişlere derler. Sözü de öyle tane tane, yavaş yavaş, ara vererek ve güzel sıralama ve ifadeyle söylemeye de "tertîl-i kelâm" derler. Kur'ân'ın tertili de böyle her harfinin, edasının, tertibinin, mânâsının hakkını doyura doyura vererek okunmasıdır. Burada emrinden sonra mastarıyla vurgu yapılması da bu tertîlin en güzel şekilde olmasının arandığını gösterir. Bir söz aslında ne kadar güzel olursa olsun gereği gibi güzel okunmayınca güzelliği kalmaz. Güzel okumasını bilmeyenler güzel sözleri berbat ederler. Sözün tertîl ile güzel söylenmesi ve okunması ise sade ses güzelliği ile gelişi güzel eze büze şarkı gibi okumak, saz teli gibi sade ses üzerinde yürümek kabilinden bir musıkî işi değildir. Kelimelerin dizilişinin mânâ ile uyum sağlaması ve dilin fesahat ve belağatı hakkıyla gözetilerek ruhî ve manevî bir uygunlukla, yerine göre şiddetli, yerine göre yumuşak, yerine göre uzun, yerine göre kısa okuma, yerine göre ğunne, yerine göre izhar, yerine göre ihfa, yerine göre iklâb, yerine göre vasıl, yerine göre sekit veya vakıf; kısacası bütün maksat, mânâyı duymak ve mümkün olduğu kadar duyurmak olmak üzere tecvid ile okuma işidir. Bunun için Kur'ân okurken tertîl ve tecvid gerekir.Tecvid de, kaf çatlatmak derdiyle, çatlatmaktaki mânâyı kaybetmek değildir.

Tecvid ve Kırâet ilmi kitaplarında Kur'ân kırâeti üç mertebe üzerine sınıflandırılmıştır: Bunlar tahkîk, tedvir ve hadr'dır.

Tahkik, munfasıl meddi dört veya beş elif miktarı çekecek şekilde gayet ağır bir ahenk ile okumaktır.

Tedvir, iki veya üç elif miktarı çekecek şekilde orta halde okumaktır.

Hadr de tabii med gibi bir elif miktarı çekecek şekilde hızlı okumaktır.

Bir elif iki fetha miktarı demek olduğuna göre, bir harekenin belli olacak şekilde okunuşundaki ilk ses, âhenk süresinin hızlılık ve ağırlığına göre, her kırâetin şifresini teşkil eder. Asım, Hamze, Nafi'den Verş kırâetleri tahkik; İbnü Amir, Kisâi kırâetleri tedvir; diğerleri hadr tarzındadır. Fakat bunların hiçbirinde bir harf veya harekenin hakkı çiğnenecek şekilde okunmak caiz olamayacağı için, asıl mânâsıyla tertil kırâetlerin hepsinde şarttır. Kırâetleri böyle hadr ve tedvir şeklinde kısımlara ayırmaya cevaz veren ise gelecek olan "Kur'ân'dan size kolay geleni okuyun." emridir.

Görülüyor ki bu âyette geçen "Kur'ân'ı tertil üzere oku." sözü, gece kalkmaktan ilk maksadın bu olduğunu gösterir. Bu ise Kur'ân'ı namazda ve namaz dışında okumak, onu okutup öğreterek başkalarına ulaştırmak mânâlarını kapsayabilirse de, ayakta okunması örfe göre namazda okunmasıdır.

Bir de bu âyet, bu sûre indiği sırada Kur'ân'dan daha önce bazı şeylerin inmiş bulunduğunu gösterir. Fakat henüz çok bir şey inmemiş olması nedeniyle, her gece bu kadar uzun süre kalkıp da Kur'ân'ı tertil üzere okumak, bunun sadece bellemek için değil, namaz kılıp ibadet ederek uygulamasını yapmak için okumaya vesile olduğunu gösterir.

4 ﴿